Mutlu Ecza Deposu kurucusu Kazım Üstüner:Üreticimiz ithalatla cezalandırılmamalıdır

Geri Dön
Mutlu Ecza Deposu kurucusu Kazım Üstüner:Üreticimiz  ithalatla cezalandırılmamalıdır

Bu toplantıları düzenlemedeki amacınız nedir? Bu kaçıncı otel toplantınız?
Mutlu Ecza Deposu olarak 14. toplantımızı Antalya Adalya Elite Lara Otel’de de gerçekleştirdik. Performans Dergisi olarak tüm otel seminerlerimize katıldınız, size de çok teşekkür ediyoruz. Mutlu Ecza Deposu olarak sektörde 31 yılı geride bıraktık.
Sömestri tatilinin ortasında denk getirerek gerçekleştirdiğimiz bu toplantılardan önce 2004 yılında başlayan 3 yıllık bir gezi etkinliğimizde vardı. “Ülkemizi Tanıyalım, Tarihimizi Bilelim” adıyla;
2004 yılında 2 kez Çanakkale ve Bursa’ya,
2005 yılında İstanbul’a,
2006 yılında Kapadokya’ya, meslektaşlarımızla gezi düzenlemiştik. Son 14 yıldır da otel toplantılarıyla meslek içi eğitim ve kişisel gelişim seminerleri düzenliyoruz. Bu toplantılarımız geleneksel bir karakter kazandı.
Ben 1983 yılı Bursa Üniversitesi Veteriner Fakültesi mezunu bir Veteriner Hekimim. Meslek hayatıma 1983 yılında Burdur’da başladım. Burdur’un ilk Serbest Veteriner Hekimiyim. Askerlik sonrası 10 yıl kadar Isparta ve Burdur Tarım İl Müdürlüklerinde çalıştım. Serbest Veteriner Hekimliğin ne olduğunu iyi bilirim. Gecesi gündüzü, cumartesi / pazar’ı olmayan sahada çalışan meslektaşlarımızın ne kadar özverili çalıştıklarını iyi bilenlerdenim. Özveriyi sadece biz veteriner hekimler değil eş ve çocuklarımızın da yaptığını biliyorum. Düzgün bir aile yaşamı olmayan serbest veteriner hekimlikte hep “Yarınım nasıl olacak” kaygısı yaşanıyor ki bu kaygı her geçen yıl daha da büyüyor.
Biz Mutlu Ecza Deposu olarak meslektaşlarımızın mesleki bilgilerini tazelemek, kişisel gelişimlerine bir nebze de katkı koyabilmek ve hiç değilse bir hafta sonu da olsa eş ve çocuklarıyla hoşça vakit geçirebilmelerini sağlamaya çalışıyoruz.
Sizin de gözlemlediğiniz gibi bu süre zarfında biz büyük bir aile olduk. Her geçen yılda ailemiz büyüyor. Bunu görmekten büyük mutluluk duyuyorum. Şu kısacık yaşamda her şey para pul değil. Kazanılan dostluklar bizim açımızdan para puldan daha kıymetli. Kendimize bir misyon edindik. Budan sonraki yıllarda da imkanlarımız el verdiği ölçüde yine bu toplantılarda meslektaşlarımızı eş ve çocuklarını buluşturmaya gayret edeceğiz. Her yıl katılım ve ilginin artığını görmekten büyük memniyet duyuyorum.  
Siz bir dönem TBMM’de görev yaptınız ve sonrasında da memleketiniz Burdur’a döndünüz. Son üç dönemdir de Burdur Veteriner Hekimler Odası Başkanısınız. Niçin böyle bir mesleki sorumluluğu üstlenme gereği duydunuz?
Ben milletvekili seçildiğim 1995 Genel Seçimleri öncesinde de oda başkanıydım. Şu an ulaştığım pek çok şeye mesleğime ve sektöre borçluyum. Bu meslekten ekmek yedim, bu meslek beni milletvekili seçtirdi. Dolayısıyla mesleğime ve hayvancılık sektörüne kendimi borçlu hissediyorum. Tabi buna veteriner hekimliğin özünde olan yurt sevgisi ve ulus bilincini de eklemek gerekir.
Doğrudur… Milletvekilliğinden sonra ilimiz Burdur da üç dönemdir meslek odamızın başkanlığı görevini üstleniyorum. Meslektaşlarıma tecrübe ve birikimlerimi aktarmayı sorumluluk olarak görüyorum. Mesleki sorunların yanı sıra hayvancılık sektöründe yaşanan sorunlar ve çözümü konusunda her fırsatta görüş ve düşüncelerimi paylaşarak katkı koymaya çalışıyorum. Memlekette hizmet etmek için illa bakan, milletvekilliği gibi üst görevlerde bulunmak şart değil insan yurttaş olarak da sorumluluklarını yerine getirebilir. Milletvekilliği bir meslek değil onurlu bir görevdir. Veteriner Hekimlik ise meslektir. Ben bu mesleğe olan borcumu ödeme gayreti içerisindeyim.
Veteriner hekimliği mesleğinin ve hayvancılık sektörünün sorunları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Mesleğimizin sorunları hakkında hangi birini bahsedeyim ki; her geçen gün artan ülke sorunları gibi bizim meslekte de sorunlar artmakta. Sayısı 30’u geçip 40’a yaklaşan veteriner fakültesi sayımızla ABD’yi sollayıp Çin ve Hindistan’ın ardından 3. sıraya yükseldik. Bu yıllarda her yıl veteriner fakültelerinden 2.000 civarında genç veteriner hekim mezun oluyor. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde bu rakamın 4.000’lere çıkmasını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. Bir an önce veteriner fakülte sayısı, kalitesi ve kontenjanı konusunda bilimsel kriterler getirilmelidir.
Veteriner Klinik/Poliklinik ruhsatlandırmalarında çoğu Avrupa ülkesinde olduğu gibi bölge merkezli, hayvan sayısına dayalı, veteriner klinik ruhsatlandırmasına geçmelidir; Veteriner kliniklerin, birden fazla veteriner hekimin çalıştığı poliklinik tarzındaki iş bölümüne dayalı bir anlayışla hizmet vermeleri teşvik edilmelidir. Böylelikle hem üreticiye daha iyi hizmet verilebilir, hem de sahadaki veteriner hekimler tatil yapma, hizmet içi eğitimlere rahatlıkla katılma vb. gibi imkanlara kavuşur.
Bugün ülkemiz dünyanın pek çok ülkesinden, Sudan’dan bile pek çok hayvan ve hayvansal ürün ithal eder duruma düşmüş/düşürülmüş ise ve bu ithalata son beş yılda 7 milyar doları aşan bir kaynağını heba etmiş ise; şapkayı öne eğip bir düşünmek gerekir. Yılda asgari 10 milyar dolarlık hayvan ve hayvansal ürün ihraç edebilecek potansiyele sahip Türkiye nasıl olur da ithalatçı konuma düşürülür bunu bir sorgulamamız lazım.
Halbuki küçükbaş hayvancılık Türkiye için bir şanstır. Yeterince yararlanamadığımız ortada. 1980 yılların başında Türkiye’nin nüfusu 49 milyon civarında iken küçükbaş hayvan varlığımız da bu kadardı. Yani kişi başına bir adet küçükbaş hayvan düşüyordu. Son yıllarda küçükbaş hayvan sayısında küçük bir artış olmakla birlikte bugün bu oran yarılar seviyesindedir. (Yani İki kişiye bir küçükbaş) Küçükbaş hayvancılıkta hedefimiz o yıllarda olduğu gibi kişi başına bir küçükbaş hayvan düşecek şekilde artırılıp geliştirmek olmalıdır.
Eğer halkımıza ucuz et yedirmek istiyorsak öncelikle küçükbaş hayvancılığa gereken önem verilmeli, kaba yem açığımız kapatılmalıdır. 12 milyon hektarlara kadar gerileyen mera alanlarımız gözümüz gibi korunmalı ve geliştirilmelidir. Son iki ayda dört defa zam gelen fiyatları hayvancılığımız için çok büyük tehlikedir. Üreticimiz ithalatla cezalandırılmamalıdır. Bilinmeli ki üretici hakları savunulmadan tüketici hakları savunulamaz.
Avrupa Birliğine verilen sözler gereği kırsal nüfusu %8’lere düşürme çabaları köylerimizin hızla boşalmasına neden olmakta tarım hayvancılığa dayalı kültür hızla yok olmaktadır.
Kırsal nüfusun yaş ortalaması 58’i geçmiş durumda ülkemizde Trakya büyüklüğündeki toprak parçasında ekim dikim yapılamaz hale geldi. Kaba yem açığını henüz çözememiş bir Türkiye’de ithal hayvanla ithal yem maddeleriyle yapılan hayvancılık ekonomimize ne kadar yarar sağlar? Üreticimize ne katkısı olur? Bir an önce yapılan yanlış uygulamaları terk edip milli bir tarım hayvancılık politikası oluşturmamız gerekir.
Bu anlamda biz Veteriner hekimlere de büyük sorumluluklar düşmektedir. Bakandan bakana değişen değil uzun vadeli, tutarlı tarım hayvancılık politikalarını hayata geçirmemiz gerekir. Veteriner Hekimlik mesleğinin sorunlarının çözümü üretici sorunlarının çözümünden geçtiğinin bilincinde olmalıyız. Mesela süt ağırlıklı üretim yapan Burdur bölgesinde ve pek çok yerde süt müteahhitleri “Sütü alırım ama yemi benden alacaksın” dayatmasını hangi serbest piyasa ekonomisi ile açıklanır.
Türkiye’de doğum sonrası ishal ile seyreden hastalıklardan ölen buzağı sayısının yılda 500.000’nden az olmadığı söyleniyor. Kuzu ve oğlaklardaki kaybın haddi hesabı yok.
Bu ülkemiz ve üreticimiz için çok büyük kayıp ve yakışmayan bir durum. Eğer koruyucu hekimlik anlayışını esas alarak her geçen gün sayısı artan 8.000’i geçen Veteriner Kliniğinden bir proje kapsamında koruyucu veteriner hekimlik hizmetinden yararlanılması durumunda bu kayıpları en azından yarıya indirmek mümkündür.
Serbest Veteriner Hekimlerinin en önemli sorunlarının başında; verdiği hizmetin karşılığını tahsil edememek geliyor. Üreticilerimize kredi açan gerek Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü gerekse Tarım Kredi Kooperatif Genel Müdürlüğü ile yapılacak bir anlaşmada Veteriner hizmetleri içinde kredi tahsis edilmelidir.
Antibakteriyal direnç ve halkımızın sağlıklı hayvansal gıdalara ulaşması açısından E-REÇETE ve İTS çok büyük öneme sahiptir. Ancak uygulamadaki aksaklıkların bir an önce giderilmesi gerekir. Bazı meslektaşlarımız tarafından “Vur deyince öldüren” bir uygulama olarak da algılanan bu sistemin aksayan tarafının giderilmesi, ağır ceza koşullarının yeniden gözden geçirilmesi ve kullanımının daha pratikleşmesi son derece isabetli olacaktır.
Özellikle Pet Kliniği yapan meslektaşlarımızın bazı konulardaki itirazlarına kulak vermek sistemi daha güçlendirecektir.
Bakanlığımız ve Türk Veteriner Hekimler Merkez Birliğinin bu ve benzeri konularda yaptıkları duyarlı çalışmaları taktirle karşılıyorum. Bir an önce kayıt dışı çalışan eczane, medikal malzeme pazarlayıcıları, bazı klinik ve ecza depolarının denetimleri sağlıklı bir şekilde yapılabilmelidir. Mevcut haliyle sahada haksız rekabet koşullarına devam eder ki; bu da adaletsizlik olur.
Sahada çalışan veteriner hekimler ilaçların miadı, miadı geçen ilaçların imhası konusunda büyük problemler yaşamaktadır. Bazı katı kuralların esnetilmesinde büyük yarar vardır.
Kısa bir süre önce uygulamaya konulan ATS (Aşı Takip Sistemi) de makbuz kesme zorunluluğunun önümüzdeki bir iki ay içerisinde kaldırılacağını öğrenmiş olmaktan memnuniyet duydum.  
Gerek E-Reçete gerekse İTS ve ATS hakkında Bakanlık yetkililerimiz sahanın istek ve beklentilerini almak üzere bölge toplantıları yapmasında yarar olacağını düşünüyorum.
Sektörümüzün, veteriner hekimlik mesleğinin gözü kulağı olan Performans Dergisine yaptığı hizmetlerden dolayı bir kez daha teşekkür eder, başarılı çalışmalının devamını dilerim.

Dergiyi Görmek İçin Tıkla
Haber ve dergilerin içeriklerini görebilmek için