SAĞLIKLI, DOĞAL VE GÜVENLİ GIDAYA ULAŞMAK BÜYÜK BİR SORUN HALİNE GELİYOR

Geri Dön
SAĞLIKLI, DOĞAL VE GÜVENLİ GIDAYA ULAŞMAK BÜYÜK BİR SORUN HALİNE GELİYOR

TMMOB Gıda Mühendisleri Odası tarafından iki yılda bir düzenlenen Gıda Mühendisliği Kongresi bu yıl uluslararası bir kongreye dönüştürülerek, 1. Uluslararası / 11. Ulusal Gıda Mühendisliği Kongresi adı altında 7-9 Kasım 2019 tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirildi. Yaklaşık 300 kişinin katılımı ile gerçekleştirilen kongrede, konunun tüm tarafları, kamu kurum ve kuruluşlarının yetkilileri, bilim insanları, sektör temsilcileri ve basın mensupları ile bir araya gelindi.
Teknik, ekonomik, tarihsel, sosyal ve diğer tüm boyutları ile gıdanın değerlendirildiği ve tartışıldığı kongrede açılış konferansı, 2 bağımsız sunum, 3 panel ve 6 oturum gerçekleştirildi. Kongre süresince alanında uzman ve deneyimli bilim insanlarının çalışmalarını ve görüşlerini paylaştıkları poster ve sözlü bildiri sunumlarının yanı sıra, panellerde ve yapılan diğer sunumlarda insan yaşamının vazgeçilemez ve ertelenemez bir ihtiyacı olan “Gıda” politikaları, ekonomisi, sanayisi, eğitimi ile medyanın işlevi ve algı yönetimi masaya yatırıldı. Ayrıca, gıda sektörü ile ilgili sürdürülebilirlik, gıda hukuku ve mevzuatı, gıda güvencesi, gıda güvenliği, bilgi kirliliği, gıda etiği, bilinçli tüketici, gıda israfı ve atık gibi konularının da tartışıldığı kongrede toplam 6 oturumda, ABD, Kuveyt, Yunanistan, İsviçre ve Avusturya’dan katılan 7 bilim insanı olmak üzere toplam 27 bilim insanı çalışmalarını sözlü olarak, 93 uzman ve bilim insanı ise poster bildirilerle çalışmalarını katılımcılar ile paylaştı.
Ayrıca düzenlenen yarışmada iki poster sunum ödüle layık görüldü. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü’nden Seren Oğuz, Nilay Tam, Ayça Aydoğdu, Gülüm Şumnu, Serpil Şahin tarafından hazırlanan “The Effect of Microfluidization Process on Morphology of Legume Flours based Nanofibers Produced by Electrospinning Method” başlıklı bildiri ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü’nden Kübra Ertan, Buse Aşık ve Serpil Şahin tarafından hazırlanan “Preparation and Characterisation of Chickpea Flour-based Biodegradable Films Reinforced with Rice Starch Nanoparticles” başlıklı bildiriler dereceye girdi.
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası tarafından düzenlenen Gıda Mühendisliği Kongrelerinin birincisinden bu yana, göreli bilimsel ve teknolojik gelişmeler dışında, gıdaya ilişkin tüm sorunların varlığını sürdürdüğü, dahası çeşitlenerek ve karmaşıklaşarak arttığı olgusunu üzülerek belirtmek isteriz. İklim değişikliği ve kuraklık gibi doğal afetlerin yanı sıra, gelişmiş ülkelerin tarımsal ürün ticaretindeki korumacı politikaları, gıdaya olan talebin artması, tarımda girdi fiyatlarının yükselmesi, tarım sektörüne yeterli yatırımın yapılmaması, tarım ürünlerinin biyoyakıt üretiminde kullanılması gibi birçok etken açlık ve yetersiz beslenmeye neden olmaktadır.
BM‘nin raporuna göre 821,6 milyon insan yani dünya nüfusunun % 11`i açlık çekmektedir. Günümüz koşullarında, tarımsal aktivitelerin özellikle küresel şirketler tarafından yönlendirilmesi sonucu açlık ve yetersiz beslenme ortaya çıkmaktadır. Dünyada herkese yetecek kadar tarımsal üretim ve gıda maddesi varken bu açlığın 21. yüzyılda yaşandığı, dolayısıyla, açlığın nedeninin yetersiz gıda değil, temelde adil olmayan gelir / ürün dağılımı ve yoksulluk olduğu vurgulanmalıdır.
Bu kadar aç insanın olduğu bir dünyada, üretilen gıda maddelerinin %10‘unu oluşturan yaklaşık 1,3 milyar ton gıda maddesi çöpe atılmaktadır.
Küresel ölçekte dört şirket piyasayı tohumda % 58.2,  tarımsal kimyasallarda % 61.9,  gübrede % 4.3,  hayvansal ilaçlarda % 53.4 oranında kontrol etmektedir. Hayvansal üretimde bu oranlar tavukçulukta % 97, domuz ve sığırda ise yaklaşık % 66 düzeyine ulaşmıştır. Bu şirketlerden altı tanesi dünya tahıl ticaretinin %85’ini, sekiz şirket ise kahve satışlarının  % 60’ını kontrol etmekte, özellikle insanların temel besin ihtiyacı olarak bilinen mısır, pirinç, buğday ve soya gibi tarım ürünleri üretimine egemen olmak için büyük savaşlar vermektedir.
Ülkemizde ise, 60’lı ve 70’li yılların planlı dönemlerinden sonra 24 Ocak 1980 kararları ve onun ardından gelen 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle birlikte tarımsal üretimi artıran ve kırsalda istihdam artışı sağlayan destekleme politikalarından uzaklaşılmış, IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü’nün dayatmaları doğrultusunda tarım ve gıdada köklü dönüşümler yaşanmıştır. EBK, SEK, Zirai Donatım Kurumu, TEKEL, Türkiye Şeker Fabrikaları, Azot Sanayi-Türkiye Gübre Fabrikaları ve Yem Sanayi gibi kamu iktisadi teşekküllerinin bir kısmı özelleştirilmiş, bir kısmı da kapatılmıştır. TMO gibi KİT’lerle birlikte, Tariş, Çukobirlik, Fiskobirlik gibi üretici kooperatif ve birlikleri ise içi boşaltılarak işlevsizleştirilmiştir.
Bütün bunların sonucunda 80’lerden bu yana uygulanan neoliberal tarım politikaları sonucu çiftçiler tarımsal üretimden çekilmeye başlamıştır. TÜİK verilerine göre 2002 yılında tarımda çalışan nüfus 7 milyon 458 bin kişi ile toplam nüfusun % 35’i iken, 2018 yılında bu sayı yaklaşık 2 milyon 300 bin kişi azalarak 5 milyon 173 bin kişiye düşmüş, çalışan sayısı nüfusun % 18,3’üne gerilemiştir.
1980 yılından bu yana, özellikle son 20 yılda yanlış tarım politikaları sonucu çiftçi tarımdaki gücünü yitirmiş ve yoksullaşmıştır. Türkiye küresel dünyada rekabet edebileceği tek silahını da kaybetmiş ve tarımda dışa bağımlı hale gelmiştir. Türkiye, kuru kayısı, incir ve üzüm ile fındık dışında buğdaydan pirince, mercimekten mısıra, soya fasulyesinden kırmızı ete kadar hemen hemen tüm tarım ve hayvancılık ürünlerinin ithal edildiği bir ülke durumuna getirilmiştir.
Kent kökenli endüstriyel devrim, gelişmekte olan ülkelerde kırsala doğru yayıldıkça gerek teknoloji, gerekse tüketilen besinler açısından küresel şirketlere olan bağımlılığı artırmıştır. Şirket tarımcılığı ve yeşil devrimin birlikteliğine daha sonra genetik uygulamalarla modifiye edilmiş ürünler de katılmıştır. Genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) tarımıyla başlayan üretim teknikleri dünyada adeta ikinci bir yeşil devrim olarak gösterilmiştir. Ancak, vahşi kapitalist neoliberal politikaların sonucu, kuraklık, tarımsal verimsizlik ve gıda azlığının GDO ile çözüleceği konusundaki zorlamalarla, tarımsal üretimin ekseni değiştirilmeye çalışılmaktadır. GDO’lu üretimle yapılmak istenen; avcı-toplayıcı göçebe toplumdan, yerleşik tarıma geçiş ile başlayan, insanlık tarihi boyunca insanlığın ortak malı olmuş tohumların, bir kişi, bir isim, bir şirket adına tescillenerek sahiplenilmesi ve hazırlanmış hukuki sözleşmeler uyarınca üreticiye satılıp, üreticinin bağımlı hale getirilmesidir. “Tescilli, patentli tohumu alırsan üretim yaparsın” anlayışı ülkelerin gıda egemenliğini yok eden bir anlayıştır.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi tarım alanlarımız yok ediliyor; zeytinlikler ve meralar çimento, mermer ocakları, altın ve gümüş madenciliği gibi toksik kimyasal kirlilik yaratan sanayi yatırımlarına açılıyor. Bebek mamalarında, pirinçte GDO çıkıyor. Sermaye ve medyanın allayıp pulladığı “organik gıda” pazarının kâr payı büyüyor. Sağlıklı, doğal ve güvenli gıdaya ulaşmak büyük bir sorun haline geliyor. Gıda ve beslenme en temel sosyal haklardan biriyken bir lüksmüş gibi sunuluyor ve bu hakka erişim engelleniyor.
Son yıllarda yaşanan küreselleşme ve kentleşme ile birlikte beslenme ve tüketim alışkanlarında da önemli değişimler meydana gelmiştir. Tüketici mevsimsel, bitkisel ve lif yönünden zengin yiyeceklerden uzaklaşarak, ağırlıklı olarak şeker, yağ, tuz, et ve diğer hayvansal ürünlerden oluşan yüksek kalorili yiyeceklerle beslenmeye başlamıştır. Sağlıksız beslenme ve hareketsiz yaşam tarzının bir araya gelmesiyle obezite oranları sadece gelişmiş ülkelerde değil, açlığın olduğu düşük gelirli ülkelerde de artmıştır. Dünya nüfusunun çoğunluğu, obezitenin açlıktan daha fazla ölüme sebep olduğu ülkelerde yaşamaktadır. Dünya’da 821.6 milyon insan açlık çekerken, 670 milyondan fazla yetişkin, 120 milyon çocuk (5-19 yaş arası) obez, 40 milyonu aşkın çocuk ise fazla kiloludur.
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası olarak bugüne kadar yaptığımız etkinliklerde önemle üzerinde durmaya çalıştığımız bir konu da “Gıda Güvenliği” dir. Gıda güvenliği, gıda güvencesiyle birlikte erişilen gıda maddelerinin olumsuz fiziksel, kimyasal ve biyolojik etkenlerden uzak tutularak vücuda yararlı olma halini ifade etmektedir.
Dünyada gıda güvenliğine ilişkin farkındalık yaratmak amacıyla Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) ile birlikte çalışma yaparak ilk defa bu yıl 7 Haziran’ı “Gıda Güvenliği Günü” ilan etmiş, anma ve kutlama adı altında etkinlikler gerçekleştirmiştir. Her yıl 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde yapılan etkinliklerin dışında özel bir gün adı altında yapılan bu çalışmalarla dünyada artık gıda güvenliği ile gıda güvencesi birlikte konuşulmaya ve tartışılmaya başlanmış, gıda güvenliğinin önemi ayrıca vurgulanmaya çalışılmıştır.
Gıda güvenliği alanındaki kayda değer gelişmelere rağmen, gıda kaynaklı hastalıkların küresel boyutu hala kabul edilemez düzeydedir. Dünyada her yıl yaklaşık 600 milyon kişi (her on kişiden biri) bozulmuş / kirli yiyeceklerin tüketimi sonucu hastalanmakta, yaklaşık 420 bin insan yaşamını yitirmektedir.
İnsanların sağlıklı ve güvenli gıda maddelerine erişiminin sağlanabilmesi için yerli üreticiyi destekleyen, üretim kalitesini artıran tarım ve gıda politikaları yaşama geçirilmelidir. Üretici doğru yöntem ve araçlarla desteklenerek, üretim süreçlerinde tutulmaya çalışılmalı, tarımsal AR-GE’ye daha fazla yatırım yapılmalı, tarımsal ürün planlaması yapılarak israf önlenmeli, toprağı işlemede aile işletmelerine öncelik verilmelidir. Gıda hilelerine ve kalitesiz üretime karşı önlemler artırılmalıdır. Kaliteli gıda maddelerinin üretimi için hammaddenin kalitesinin artırılmasına yönelik olarak, Türkiye’ye özgü yerel tarım ürünleri ve bunlardan elde edilen gıda maddelerinin korunmasına yönelik çalışmalar yoğunlaştırılmalı, dışa bağımlılık azaltılmalı, yerel ürünlerimiz dünyada tanınır hale getirilmeli, tarımsal potansiyelin harekete geçirilmesi için gerçekçi çözümler üretilmelidir. Sağlıklı nesiller yetiştirilmesinin ön koşulu olan, hayvansal protein açığının giderilmesine özen gösterilmelidir. Mono kültüre dayalı endüstriyel tarımsal üretim değil, biyoçeşitliliği önceleyen gıda maddelerinin üretimiyle gıda egemenliğinin sağlanacağı unutulmamalıdır.
Sektördeki özelleştirme girişimleri, taşeronlaşma, gıda güvenliğini tehdit eden uygulamalar ve ilgili meslek örgütleri, kurum ve kuruluşların görüşü alınmadan yapılan hukuki düzenlemeler, yaşanan sıkıntıları daha da artırmaktadır. Yeterli denetimlerin yapılmadığı, kayıt dışı üretim yerlerinin kontrol altına alınmadığı, hemen her gün toplu zehirlenmelerin yaşandığı ve birçok olumsuzluktan hareketle, Türkiye’de gıda güvenliğinin sağlanması konusunda yetkili otoritenin saydam olması ve yeterli sayıda teknik eleman istihdam etmesi sağlanmalıdır.
Kamuda istihdam azlığı, yapılan yasal düzenlemelerle özel sektörde istihdam alanlarının daraltılması ve her geçen yıl yeni Gıda Mühendisliği Bölümlerinin açılmasına bağlı olarak, mezun sayısındaki artış mesleğimizin önde gelen sorunlarındandır.
Gıda üretimi yerleri başta olmak üzere, “çiftlikten sofraya” gıda kontrol ve denetim sürecinde yeterli sayıda Gıda Mühendisinin istihdam edilmesi son derece işlevsel ve önemlidir.
Gıda endüstrisinin üretim sürecinde dijitalleşmenin her aşamada, özellikle yüksek katma değerli ürünlerde yaygınlaşacağı, endüstri 4.0 ile gıdanın ön saflarda yer alacağı, tedarikten lojistik ve depolamaya kadar her aşamada çapraz haberleşmenin bu sürecin önemli bir parçası olacağı unutulmamalıdır. Endüstri 4,0’a geçişte akademik dünyanın üstlendiği rol değerli ve önemlidir. Bu konuya yönelik ilk adımların atıldığı yerler üniversiteler ve araştırma enstitüleridir.
Sektörün AR-GE çalışmalarının üniversiteler ile işbirliği içinde hayat bulduğunu unutmamak gerekir. Tüm bu gelişmeler ihtiyaç kadar ürün üretme, depolama ve lojistik masraflarını düşüren üretim biçimlerine yol açacak, karbon ayak izlerimizi küçülterek doğa, çevre ve ekolojiye saygılı üretim yapmamızı sağlayacak, dolayısıyla, gelecek nesillerin bizlere emaneti olan dünyaya daha az atık bırakmak bu sayede başarılacaktır.
20 binin üzerinde üyesi, 7 şube ve 19 temsilciliği, 64 üniversitede öğrenim gören binlerce öğrencisiyle büyük bir aile olan TMMOB Gıda Mühendisleri Odası olarak ifade etmek isteriz ki; sağlıklı ve sürdürülebilir beslenmeyi herkes için ulaşılabilir kılmak adına açlığın, yokluğun ve yoksulluğun son bulduğu, hakça paylaşımın olduğu, korku ve kaygılardan uzak, güvenli, sağlıklı, savaşsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemiyle,  kongre sonuç bildirgesini basın ve kamuoyu ile paylaşırız.

Dergiyi Görmek İçin Tıkla
Haber ve dergilerin içeriklerini görebilmek için