Dokuz Eylül Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zafer Bulut: Bizim hedefimiz ülkenin 1 numaralı fakültesi olmak.

Geri Dön
Dokuz Eylül Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zafer Bulut: Bizim hedefimiz ülkenin 1 numaralı fakültesi olmak.

Dokuz Eylül Üniversitesi Veteriner Fakültesi, ilk defa 2019-2020 eğitim-öğretim yılında 60 öğrenci alarak İzmir ili Kiraz ilçesinde eğitime başlayarak İzmir’de kurulan ilk Veteriner Fakültesi oldu.

Türkiye’de kaç Veteriner Fakültesi var?

Sayısal anlamda fazlalığı tartışmalı olan Türkiye’de eğitim ve öğretim yapan 28 Veteriner Fakültesi mevcut olmak ile birlikte, YÖK’e bağlı olarak eğitim veren Türkiye dışında da iki fakülte mevcut (Kuzey Kıbrıs-Yakın Doğu ve Kırgızistan-Manas). Bunların haricinde kurulumu tamamlanan ancak faaliyete henüz geçmemiş olan süreç içerisinde olan birkaç fakülte de olduğu belirtiliyor. Sonuç olarak YÖK’e bağlı olarak 28’i Türkiye içinde ikisi yurt dışında olmak üzere toplam 30 veteriner fakültesi eğitim ve öğretimine devam etmektedir.

Bunlardan en yenilerinden biri olan Dokuz Eylül Üniversitesi Veteriner Fakültesi bu yıl ilk mezunlarını 6 Haziran’da İzmir’deki Rektörlük binasında düzenlenen bir törenle verdi. İlk mezunlarının verilmesi nedeni ile tüm akademisyenler ve mezun olan 13 öğrenci de aileleri ile birlikte büyük heyecan yaşadılar. Performans Dergisi olarak bizler de bu ilk heyecanlarına ortak olmaktan mutluluk duyduk.

Dokuz Eylül Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zafer Bulut ve Klinik Bilimler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Duygu Kaya ile Fakültenin ilk mezuniyet töreninde gerçekleştirdiğimiz röportajda detaylı bilgiler edindik.

İzmir’in ilk ve tek veteriner fakültesi olarak Kiraz’da kurulması hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Prof. Dr. Zafer Bulut: Evet, İzmir´in en uzak ilçesiyiz. Fakültemiz kurulurken farklı saikler düşünülmüş. Türkiye´de büyük hayvancılık bölgesi olarak düşünüldüğünde Küçük Menderes havzası, Tire, Kiraz, Ödemiş’i de kapsayan bölge Türkiye büyükbaş hayvan varlığının %10’una denk gelmektedir. Bu büyük bir orandır. Bu nedenlerle iyi niyetlerle kurulmuştur. 

İşletmelere yakın olmanın üretime olan katkısı yadsınamaz. Ancak, bizleri sadece inekleri muayene eden meslek grubu olarak görmemeleri gerekiyor. Bizlerin diğer sektörlere de yakın olması gerekiyor. Ben fakülte açısından baktığım zaman sadece büyükbaş hayvancılığa odaklanmak, sadece ona profesyonelleşmek (o da olabilir, bu da bir seçenektir) ancak okulumuza katkı sağlayan aslında fakültenin kendi gelişimini de sürdürebilmesi için pet sektörü, kanatlı sektörü, su ürünleri, araştırma laboratuvarları ve analizler ile de İzmir´e hitap etmeyi çok istiyoruz. Büyükbaş haricinde kanatlı, pet ve su ürünlerinde çok şanslı bir bölge burası. İzmir gerçekten memnun böyle bir fakülteye sahip olmaktan. O nedenle bütün İzmir´in yararlanacağı farklı seçenekleri de devreye sokmakta büyük fayda var.

Fakültemizin merkeze olan uzaklığı konusunda ise şöyle bir durum söz konusu; İç Anadolu gibi bölgelerde veya doğuya gittiğimiz zaman veteriner fakülteleri veya üniversite kampüslerine binlerce metrekarelik araziler bağışlanabiliyor. Toprağın verimsiz olduğu yerler kampüs olarak planlanıyor. Daha sonra üniversite geliştikçe oralar yeşillenmeye, canlanmaya başlıyor. Ama Ege´de durum böyle değil. Evliya Çelebi Ege Bölgesi için  “Dağlarından yağ, ovalarından bal akar” sözünü söylemiştir. O kadar kıymetli toprakları var ki İzmir´in en ücra köşesi bile arazi bakımından çok kıymetli. O yüzden kıymetli tarım arazilerinin kamuya tahsisi pek kolay olmuyor. Biz yatay gelişen bir fakülteyiz. Burada ‘taşın içine bir tohum soksanız ertesi sene bir ürün alıyorsunuz’ denir, arazi o kadar verimli olunca da bize çok büyük araziler verilmesi mümkün olmuyor. Bunu da beklememek lazım zaten. Bu durumda butik bir fakülte düşünmemiz gerekiyor. 

Kat çıkarak geliştirebileceğimiz bir fakülte değiliz, yatayda büyümemiz gerekiyor. Çünkü 5 farklı bölümümüz var. Her bölümümüz fakülte ayarında dersek yanlış söylemiş olmayız. Temel Bilimler, Klinik Öncesi Bilimler, Gıda, Zootekni ve Hayvan Beleme ve Klinik Bilimlerin hepsi farklı bir dünya. Yani beş farklı fakülte gibiyiz aslında. Yatay genişlediğimiz için bunun zorlukları da oluyor. İzmir´de izole daha küçük bir bölgeye hitap etmektense bütün İzmir´e daha iyi şart ve ortamlarda hitap edebilmeyi arzu ediyoruz. 

Fakültenizin geleceği hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Prof. Dr. Zafer Bulut: Geleceğimiz konusunda oldukça pozitifim. Biraz önce bahsettiğim sektörlerin temsilcileriyle bir araya geldiğimizde görüyoruz ki her sektörün uluslararası bir bağlantısı var. Hiç küçük düşünmüyorlar ve gerçekten vizyoner kuruluşlar. O yüzden biz o vizyona sahip, o misyonda bir fakülteyi ortaya çıkarıp, gelişmişliğimizi artırarak muhakkak ilk 3’ün içinde olabilmeyi mütevazı olarak söylüyorum. Bizim hedefimiz ülkenin bir numaralı fakültesi olmak. Yani iddialıyız. Tabii ki, büyük çiftliklere her zaman ulaşma potansiyelimiz var ama bizim eksik kalan tarafımız diğer sektörlerin içinde olabilmek. Onların vizyonuna uygun, çağdaş, modern ve geniş bir fakülte olarak hepsine ulaşmak istiyoruz. Bir amacımız da bu. Şu anda daha beşinci yılımızda ilk mezunlarımızı verdik. İddia ediyorum ki 15 yıllık fakültelerin  donanımına ve alt yapısına sahibiz. Ancak bunları rahatça potansiyele dönüştürecek fiziki imkanlara ihtiyacımız var bizim. Bu nedenle iddialıyım. 

Gerçekten kaliteli bir akademik kadromuz var. Mesaiye bağımlı çalışmıyoruz. Gece geç saatlerde bile bir hocama ulaşabiliyorum veya bir öğrenci gece 12´de bile bir hocasına ulaşabiliyor. Bu gerek akademik destek için gerekse biraz izole bir ortamda olmamızdan dolayı sosyal ve psikolojik destek için olabiliyor. Aslında öğrencilerimiz de bu durumdan memnun. Bu fedakarlığı da her yerde görmek mümkün değildir. Yani katı kurallarımız yok, randevu sistemiyle çalışmıyoruz. Birbirimize sonsuz kredi vererek bu işin ancak fedakarlıkla olacağına inanıyoruz, tabii ki iyi niyet fakültede yerini alıyor. Biz bu potansiyelle neden ilk 3’ün içinde olup da 1’i zorlamayalım. Yani biz bunda iddialıyız. Yani kaç fakültede elektron mikroskobu var? Bizim fakültemizde elektron mikroskop kuruludur. 

Fakültelerimizin çoğunda eski fakültelerde bile gıda bölümlerinde ders anlatılıyor ama üretim olduğunu çok bilmiyoruz. Belli başlı fakültelerin gıda bölümünde üretim var. Dokuz Eylül Üniversitesi Veteriner Fakültesi olarak henüz beşinci yılımızda Gıda bölümümüzde sucuk, köfte ve hamburger köfte gibi ürünlerin üretimine başladık. Tabii bu konu bazen yanlış anlaşılabiliyor. Bu üretimlerde ilk amaç eğitimdir, ticaret değildir. Biz gıda bölümlerinde öğrenciye et ve süt ürünlerinin muayenesinden üretimine kadar olan süreci anlatıyoruz ve bunlarla ilgili üretilen ürünleri de öğrencilerimizle beraber üretiyoruz. Mesela bir sucuk üretimi, bir hamburger köfte üretimi. Süt ürünlerini de anlatıp, üretiyoruz. Ürettiğimiz ürünleri de elbetteki satacağız. Bu ürünlerin farkı, katkısız ve hilesiz olması. Orijinal üretim reçetesi neyse öğrenciye bunu öğrettiğimiz için ürünlerde doğal ve sağlıklı olmaktadır. Üretilen bu ürünleri fakülte etiketiyle satışa sunuyoruz. Bu durum tüketicinin de daha çok ilgisini çekiyor ve talep oluşturuyor. Türkiye´de 4-5 fakültede üretim var. Biz çok küçük bir alana standartlara uygun bir üretim alanı yaparak ruhsatlandırdık ve faaliyete geçirdik. Şu anda öğrencimiz hem eğitimini alıyor aynı zamanda üretim aşamalarını da bizzat yaparak görüyor ve öğreniyor.

Şu an fakültemizde araştırmalarımızı yürütebildiğimiz küçük bir Kanatlı Araştırma Uygulama Çiftliğimiz de var, burada da yine yumurta üretimimiz var. Ancak büyük bir Araştırma Uygulama Çiftliğine ihtiyacımız bulunmakta ve çözüm yolları aramaktayız.

Veteriner Fakültelerinin motor gücü ve görünen yüzü kliniklerimizdir. Şu anda çok acil bir şekilde yapılandırmamız gereken ruhsatlı bir Hayvan Hastanesi ihtiyacımız bulunmaktadır. Şu ana kadar serbest klinikler ile anlaşarak, kamu kurumları ile protokol yaparak klinik eğitimini aksatmamaya çalıştık ama artık bu durum sürdürülebilir görünmemektedir. Dokuz Eylül Üniversitesi’ne yakışır bir hayvan hastanesini kısa zamanda bünyemize kazandırmayı ümit ediyoruz.  Bir çok branşta eksiklerimizi hızla tamamlıyoruz. Bu konuda Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü’nün çok büyük desteği oldu ve hala da devam etmektedir. Yani bu destekler olmadan zaten yapabileceğimiz şeyler değildi ama bizler de onların desteğinin boşa gitmediğini göstermek için çok kısa sürede yapılanarak bu hedefe ulaşmanın yolunda ilerliyoruz. 

Prof. Dr. Duygu Kaya:  “Farklı bilimsel seçeneklerle çözüm önerileri sunabiliriz”

Klinik alandaki zorluklarımızın temel nedeni fiziksel mekan yetersizliği aslında. Buraya kadar Dekanımızın da bahsettiği gibi üretilebilecek bütün alanlarda aslında bir döner sermaye potansiyelini yakalamış durumdayız. Buna rağmen çok daha büyük bir döner sermaye potansiyeli olan sahaya, çiftçilere verilebilecek profesyonel destek, danışmanlık hizmetleri, ayrıca kapsamlı bir küçük hayvan hastanesi/kliniği ile bu alanda profesyonel anlamda çok büyük katkı verebilecek bir hastane potansiyelimiz var. Şu anda öğretim üyesi konusunda yavaş yavaş bu süreci tamamlamaya çalışıyoruz ve çok yol aldık. Sayı olarak dekanımızın özel çabasıyla klinik bilimler bölümünün her dalında şu anda en az bir öğretim üyemiz var. Yakın zamanda yeni asistan ve öğretim üyesi arkadaşlarımızın eklenmesi ile bu sayı artacaktır ve eğitim öğretimde bu potansiyeli kullanabilmek için bir hastaneye ihtiyacımız var. Mevcut durumda Yükseköğretim Kurulunun 30. Aralık 2021 tarihli Genel Kurul toplantısında kabul edilen ilkeleri çerçevesinde asgari fiziki alt yapı şartlarından birisi olan hayvan hastanesinin kurulması zorunludur.  

Rekabet edebilir düzeyde veteriner hekim yetiştirilmesi ve bu amaçla eğitim öğretim faaliyetlerinin dünya standartlarında sağlanması tüm veteriner fakültelerinin temel hedefleri arasındadır ve uygulamalı eğitim-öğretim faaliyetleri için fakülte hastanesi olmazsa olmazlardan. Hekim yetiştiriyorsanız eğer, uygulama yaptırmak zorundasınız. Umuyoruz en kısa sürede bazı belirsizlikleri aşacağız. Bu anlamda fiziksel mekan yetersizliğimizi de bir şekilde sonuca bağlamamız lazım. Dekanımız bunun için işin başından beri büyük gayret gösteriyor ve bu kadar hızlı yol almamızın da en büyük nedeni bence şu ana kadar gösterilen çaba. 

Ülkemizde son yıllarda gündemi yoğun olarak meşgul eden ancak uzun bir geçmişe sahip bir başka problem; sokak hayvanlarının popülasyon kontrolüyle ilgili yaşanan problemler. Bunun şu anda çözümsüzlük aşamasına gelmiş olmasının en büyük nedeni şu ana kadar gerçek anlamda sorunla ilgili bilimsel bir çözüm üretilememiş, gerekli iş birliklerinin yapılmamış ve mevcut çözüm önerilerinin maalesef sorumlular tarafından uygulamaya konulmamış olması. 

Yani bunu sadece belediyelere, sadece sivil toplum kuruluşlarına ya da sadece insanların bu konudaki kişisel çabalarına bırakamazsınız. Bu aynı zamanda bir güvenlik ve toplum sağlığı sorunu ve vicdani yükümlülüktür. Öyle düşündüğünüzde veteriner fakültelerinin temel olarak bilimsel anlamda bu işin tam da merkezinde olduğunu görmek lazım. Yani bu işin paydaşı olarak bizler çok daha farklı bilimsel seçeneklerle çözüm önerileri sunabiliriz, sokak hayvanları ile ilgili olarak bir çözüm önerisine zaten sahibiz. 

Hayvansal üretime destek konusunda da yetiştiricilere özel olarak planladığımız iki büyük projemiz var. Bunlardan bir tanesi uluslararası destekli-biyoteknoloji içeren bir proje. Bu anlamda bizim fiziksel mekanımızdan bağımsız olarak onlara ulaşıp bu projeleri sürdürebilme potansiyelimiz var. Zaten ön çalışmalarını Dekanımız ile birlikte başlattık ve alt yapılarını kurduk, yakın gelecekte projelerimizi ilan edeceğiz. Fiziksel anlamda bütün bu süreçleri doğru bir şekilde yürütebileceğimiz, devamlılığını sağlayabileceğimiz bir alana ve imkanlara ihtiyacımız var. 

Prof. Dr. Zafer Bulut: 

“Veteriner Fakülteleri doğru yatırım yapıldığı sürece her zaman devlete kazandırır”.

Dokuz Eylül Üniversitesi için, İzmir için Veteriner Fakültesinin kurulmuş olması çok anlamlı bir adım. Bence Türkiye’de kurulan veteriner fakülteleri arasında il olarak verilen en doğru kararlardan bir tanesidir. Hatta İzmir için çok gecikmiş bir karardır. Ama bu fakülteyi sadece İzmir’de küçük bir bölgenin yararlanacağı değil de bütün İzmir ve Ege Bölgesi’nin faydalanabileceği hale getirmek daha anlamlı ve değerli olacaktır. 

Bunu bir Dokuz Eylül Üniversitesi Veteriner Fakültesi mensubu olarak söylüyorum ama aynı zamanda bir veteriner hekim akademisyen olarak söylüyorum. Çünkü sayı bakımından baktığımızda aslında her yeni bir fakültenin açılması dezavantajdır. Bir fakültenin lokalizasyonu bu anlamda çok önemlidir. Bu bölgede tek olmamız, ilk olmamız ve bu potansiyelin çok büyük olması, kullanılabilir olması bence şu ana kadar da doğru adımlarla bir noktaya getirilmiş olması değerlidir. Bundan sonra alacağımız destekle önümüzdeki birkaç yıl içerisinde çok farklı bir noktada olacağımıza ben çok inanıyorum. 

Fiziksel yapılanmayı tamamalayabilmek için biraz daha desteğe ihtiyacımız bulunmaktadır. Hekimlik mesleği açısından aldığımız öğrenci puan dilimi, gelen öğrencinin potansiyeli gibi konular Türkiye´de çok kıymetli. Bizler verebileceğimiz eğitimin kalitesini çok iyi biliyoruz. İmkanlar da buna yardımcı olduğunda ilerleyen yıllarda çok farklı bir noktada olacağız. Bir de tabii tasarruf tedbirlerinin konuşulduğu bugünlerde yatırımdan bahsediyoruz. Ancak, doğru planlanmış bir Veteriner Fakültesi ölü bir yatırım değildir. Yani devletin yatırdığı maliyeti kısa sürede amorti edip tekrar devlete kazandıracak potansiyeli olduğu için aslında geri dönüşü olan bir yatırımdır. Zaten devletin istediği bu değil mi? Devletimizin sırtından bu yükü almak bizim görevimiz ama hani nasıl ki motoru ilk çalıştırmak için biraz enerji gerekiyorsa, bu enerjinin dönüşünü tekrar devletimize sağlayıp devlete vereceğimiz desteğin başlaması için bazı adımlar atmak istiyoruz. O yüzden her zaman söylerim. Veteriner Fakülteleri doğru yatırım yapıldığı sürece her zaman devlete kazandırır. 

Haber ve dergilerin içeriklerini görebilmek için