Yeniçağ Ecza Genel Müdürü Mehmet Dökmeci: “Önce siz konuşursunuz, bir yerden sonra ürün konuşmaya başlar. Siz susarsınız”.

Geri Dön
Yeniçağ Ecza Genel Müdürü Mehmet Dökmeci: “Önce siz konuşursunuz, bir yerden sonra ürün konuşmaya başlar. Siz susarsınız”.

1993 Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi mezunu olan Mehmet Dökmeci, 1994-2001 yılları arasında sektörümüzün duayenlerinden Prof. Dr. Cemal Nadi Aytuğ ile birlikte (Topkim) çalışarak hayvan sağlığı alanında deneyim kazanıyor. 2001 yılında ise Yeniçağ Ecza’yı kuruyor.

Yeniçağ Ecza, ilk kurulduğunda kanatlı, büyükbaş ürünlerinin de satıldığı bir ecza deposu kimliğinden 2006 yılından itibaren sıyrılarak sadece pet sağlığı alanında uzman bir depo olma hüviyetine geçiyor. Önceleri dünyada bilinen ürünlerin ithalatı ile başlayan sürecin son üç yılından itibaren kendi ürünlerini geliştirmeye başlıyor. 

Ar-Ge Çalışmaları “Buzdağının görünmeyen kısmı”

Samsun’da kurulan Ar-Ge firması ile değerli hocalarla birlikte çalışma neticesinde geliştirilen yeni formüller, üretimin temelini oluşturuyor. Mehmet Dökmeci bu konuda “Sağlık olayına bilimsel gözle bakan, birlikte yaşadığımız bu canlıların hayat refahını artırmak amacıyla ne gerekirse yap felsefesine uygun, alanlarında branşlaşmış hocalarla da yardımlaşıyoruz. Araştırarak çok güzel ürünler geliştiriyorlar. Biz de bu son nihai ürünleri meslektaşlarımıza, değerli arkadaşlarımıza ulaştırıyoruz. Günün sonunda yurt içinde bilinen sevilen sayılan bir firmayız. Fakat biz bu misyonumuzun üzerine artık bunların yurt dışında da tanınması için ihracat da yaparak hem ülkemize katkı sağlamak hem de yurt dışında bilinirliğimizi artırmak amacıyla faaliyetlerimize başladık. Bu minvalde devam edecek çalışmalarımız” diyerek artık hedefin uluslararası bir firma olma yolunda ilerlendiğine dikkat çekiyor. Dökmeci, “Ar-Ge, buzdağının görünmeyen kısmıdır. Burada çok ciddi çalışmalar ve emekler var. Bir ürünün geliştirilebilmesi uzun bir zamanı ve maliyeti kapsıyor. Bu nedenlerle Ar-Ge’yi çok önemsiyoruz. Ar-Ge’nin onay verdiği formülleri bizler son nihai ürün haline getirip, veteriner hekim arkadaşlarımızla inanarak, güvenerek kullanabileceklerini gururla anlatabiliyoruz”. 

İnovatif ürünlerle farklılık yaratmak 

Mehmet Dökmeci, üretim konusundaki felsefelerini şu şekilde açıklıyor: “Piyasada var olan bir şeyi yinelemek yerine Yeniçağ ismindeki “yeni” ile meslektaşlarımızın bizi özdeşleştirmeleri, misyonumuz haline geldi. Bizler de bir ürün hazırlarken, meslektaşlarımızın elini nasıl zenginleştirebiliriz sorusuyla yola çıkıyoruz. Bu yolculuktaki maceramız şu anda kabul görüyor. Meslektaşlarımıza daha yeni neler verebiliriz, pet sağlığını nasıl geliştirebiliriz, nasıl güçlendirebiliriz diye bakıyor ve inovatif ürünlerle hizmet vermeye özen gösteriyoruz. İmaj her şeye değer diye düşünüyorum. Meslektaşlarımızın geri bildirimlerinde “Eğer Yeniçağ bir ürün geliştiriyorsa, güvenerek kullanabiliriz, bilimsel olarak arkası doludur, tamdır” diyorlar, böyle bir imaja sahip olabilmekten onur duyuyorum, bu imajımızı hiç bozmadan, zedelemeden üzerine daha da katarak yolumuza devam edeceğiz”.    

Ne yaparsan yap, en iyisini yap

Prof. Dr. Duygu Dalğın, Ar-Ge çalışmalarına destek verirken, bu konuda neler yapıldığını soruyoruz. Prof. Dr. Duygu Dalğın konuşmasında “Bizler Ar-Ge çalışmalarına davet edildiğimizde söylenen “Ne yaparsan yap, en iyisini yap” sözü mottomuzu oluşturdu. Bir bilim insanı olarak ve yaşam haklarına aşırı saygılı biri olarak bu söz bizleri motive ederek mutlu etti. Bu motivasyonla bizler Ar-Ge ekibi olarak eşsiz ürünler geliştiriyoruz, bunlar Türkiye’de olmayan dünyada da çok az olan ürünler. Zaten amaç benzer ürünleri jenerik yapıp ticaret yapmak değil. Mesela sitrüvit taşlarına karşı geliştirdiğimiz solüsyon Türkiye’de ilk kez gerçekleştirildi. Dünyada beşeri alanda kullanılan bir iki ürün var. Gilaburu, milli bir anlamı da olan çok kıymetli bir bitki. Metabolikleri en güçlü ve töropatik olanlar, Kayseri bölgesinde yetişiyor. Dünya beşeri firmalar Türkiye’den bu bitkiyi ithal ederken burada veteriner alanda kullanılmıyordu. Her ürünümüzde olduğu gibi önce klinik çalışmalarını yaptık, makalemizi yayınladık ve ürünü geliştirdik. Üriner sistemde hem pasta hem de yıkama solüsyonu yaparak milli değerlerimize de sahip çıkmış olduk. Sadece taş kırmada değil anti efektif ve anti enflamatuar etkileriyle idrar kesesindeki ağrıyı çok ciddi şekilde alıyor ve sistit olan kedilerde en büyük problem olan idrar tutma rahatsızlıklarında, gilaburuyu severek tüketiyor ve tükettikten sonra da idrar çıkışı rahatlıyor. Amacımız olan hızlı ve etkin tedaviyi sağlamış oluyoruz. 

Veteriner sektörde hastalarımıza sunacağımız bir antioksidanımız hali hazırda yok, töropatik etkinliği olan ve tedavimizi tamamlayan bir farmasötikten uzak kalınmıştı. Bu ürünümüzün de Ar-Ge çalışmalarını tamamlıyoruz. Kedi ve köpekler için c vitaminli süper bir antioksidanı hayvan sağlığı sektörüne sunmak için son süreçlerimizi tamamlıyoruz. Ar-Ge deki eksenimizi tanımlarsam ‘Hep yeni teknolojiler ile etkin, etkili ve hızlı tedavi üzerine çalışıyoruz” diyebilirim.

Üretim aşamalarını konuştuktan sonra, ruminant alanında çalışan bir çok veteriner hekimin pete yöneldiğini de hatırlatarak evcil hayvan sağlığı pazarındaki büyüme ve gelişmeleri soruyorum Mehmet Dökmeci’ye, şöyle yanıtlıyor: “Pet pazarı büyüyor, daha da gelişecek. Hayvan sağlığı pazarındaki kanatlı ve büyükbaş pay oranına bakarsak toplam pay içinde %20’lere yaklaştığı belirtiliyor Türkiye’de. Dünyada ise bu oran %40 civarındadır. Bu nedenle Türkiye’de büyüme potansiyeli hala yüksek olarak bakılabilir. Bu oranlara mama pazarı dahil değildir, tabii ki eklendiğinde oran çok daha yüksek olacaktır.   

İnsanlar aydınlandıkça, hayvanlara saygılı bir hayat yaşadıkça, evcil hayvan edinmeye başlıyorlar. Günümüz koşullarında daha da artacak bu gelişme. Ben tam burada şu bakış noktasını dikkat çekmek istiyorum, ne olursa olsun tüm meslektaşlarımız kendini geliştirmeli. Pet sahibi insanlar da araştırıyorlar, takip ediyorlar. Dolayısıyla bilimsel anlamda kendilerini doldurmazlarsa evcil hayvan sahipleri ile sorunlar yaşanabilir. Toplumda veteriner hekimlik mesleğinin yücelmesi için iyi bilgili olmamız lazım, çalışmamız lazım. Bu konularla ilgili aldıkları ürünleri, sattıkları ürünleri, güncel gelişmeleri takip etmeleri, devamlı kendilerini geliştirmeleri lazım. Meslek üstatlarıyla irtibatta olmalılar. Sağlık sektörü dediğimiz alan böyle bir şey, zaten her gün yeni şeyler çıkıyor ve ben biliyorum ile olmuyor. İnanmadıkları ürünleri kullanmamaları gerekiyor. Kurumsal, bilimsel ispat yapan firmalarla çalışmalarını, hatta hesap sormaları gerekiyor. Bu ürünün arkasında kim var, ne şartlar altında üretiliyor, hammaddenin kalitesi ne, üretim prosesinin standartları neler gibi…  Hekim arkadaşların üzerine düşen misyonları bu çünkü veteriner hekimlerin kendi duruşlarını koruması lazım. Bu inançla tüm veteriner hekim meslektaşlarıma söylemek istediğim tek şey kendilerini zor durumlara düşürmemeleridir.

Hesap sormak, hesap verebilir durumda olmak çok önemli

Prof. Dr. Duygu Dalğın bu konuda şunları ekliyor “Beşeri sektörde da benzer durumlar var. Artık aktarlardan da bitkisel ilaçlar alınıyor. Zannediliyor ki her bitkisel ürün son derece yararlıdır. Ama aslında durum öyle değil. Biz bile antioksidanları seçerken birini köpeğe verirken, birinden kedide imtina edebiliyoruz. Bunlar çok ince çalışmalar. Hesap sormak çok önemli, hesap verebilir durumda olmak da çok önemli. Çünkü bir ürün arz etmek demek, bir canlının sağlığı noktasında iddia sahibi olmak demek. Bu her iddianın altını doldurmakla olur. Senin hammadden nedir, raf ömrün gerçekten nedir, içinde gerçekten ne vardır. Bu analizleri sunabilecek bir noktada olmak lazım çünkü biz neticede bir cana hizmet ediyoruz. Bunun şakası yok. Dolayısıyla bu arz yoğunluğunun içinde seçici olmak mesleki bir sorumluluktur. Biz hesap sorulmasına açığız. 

2024’de yeni bir üretim tesisi

Mehmet Dökmeci, üretimlerinizi nerede gerçekleştiriyorsunuz sorumuza “Ar-Ge sonrası firmamızdan çıkan çalışmaları biz fason olarak yine hocalarımızın da onayından geçen yerlerde ürettiriyoruz ama üretim öncesinde ve sonrasında takip etme kaydı şartıyla. Fakat şu andaki büyüme trendimize göre fason çalıştığımız yerler şu an ihtiyacımızı karşılayamıyorlar. Bu nedenle, 2024’de Bornova- İzmir’ de kendi ürünlerimizi yapmak üzere, kendi tesisimizi kurmayı planlıyoruz” diyerek yeni bir tesis müjdesi veriyor.

Bu bir şifa yolculuğu 

Prof. Dr. Duygu Dalğın, röportajın sonunda yaptığı değerlendirme ile şunları söylüyor “Biz hücre kültüründen sonra ürünleri kendimize uyguluyoruz. İnvitrodan sonra hayvan çalışmaları olur, bizde ise insan çalışmaları sonra klinik çalışmaları oluyor. Gerçekten bu da verdiğin değerle ilgili bir şey. Ağızı ve dili olmayan canlılarımızın acısına verdiğin değerle ilgili bir şey. Bu bir şifa yolculuğu”.

Dergiyi Görmek İçin Tıkla
Haber ve dergilerin içeriklerini görebilmek için