Geri Dön
Raphaël Guatteo, DVM, PhD, Dipl ECBHM (Avrupa Sığır Sağlığı Yönetimi Koleji)
GİRİŞ: Q humması, yoğun, küçük ve yüksek düzeyde dirençli spor benzeri bir form ürettiği bilinen, zorunlu bir şekilde intrasellüler bakteri olan Coxiella burnetii’nin (Cb) neden olduğu zoonotik bir hastalıktır. İlk defa Avustralya’da mezbaha çalışanlarında tanımlanan bu hastalık, şimdi Yeni Zelanda haricinde dünyada endemik olarak kabul edilmektedir. Vakaların %60’ından fazlası asemptomatik olmakla birlikte, Q humması insanlarda akut veya kronik bir hastalık olarak ortaya çıkabilir. Akut olarak, temelde baş ağrısı ve miyalji ile ilişkili kendi kendini sınırlayan febril bir hastalık ve grip benzeri bir sendrom olmakla birlikte, pnömoni veya hepatit gibi ciddi komplikasyonlar meydana gelebilir. Kronik hastalıklarda, endokardit, özellikle valvülopati hastalarında en sık görülen şeklidir ve Cb, kronik yorgunluk sendromunda da sıklıkla görülür. Gebe kadınlar prematüre doğum veya düşüklere yol açabilecek Cb enfeksiyonlarına karşı özellikle duyarlıdır.
Hayvancılıkta, Cb enfeksiyonu çoğunlukla abort, prematüre doğum, ölü doğum, zayıf buzağı sendromu (ASPW kompleks) gibi üreme bozukluklarına yol açabilir. Bazı akademisyenler ayrıca, Cb’nin sürü için ekonomik etkisi olan metritis ve fertilitede etkisi olduğunu öne sürmektedir. Bu nedenle, Cb enfeksiyonu hem insan hem de hayvan sağlığı sorunudur. Bu yazının amacı, temel olarak (I) Cb enfeksiyonunun insanlardaki etkisini açıklamak, (II) ruminantlardki üreme bozukluklarında Cb enfeksiyonunun etkisine ilişkin kanıtları özetlemek ve son olarak (III) ruminantlarda Cb enfeksiyonunu kontrol etmeye yönelik farklı önlemlerin etkinliği hakkındaki kanıtları özetlemektir.
İnsanlardaki Klinik Belirtiler
Q hummasının karakteristik özelliklerinden biri klinik değişkenliği ve sıklıkla asemptomatik olan klinik tablodur ve bu da tanısını zorlaştırır. Bu nedenle, insanlarda, Q hummasının prevalansı tam olarak bilinmemektedir. Örnek olarak, Fransa’da, Q hummasını düşündüren olaylarda Coxiella burnetii varlığını araştıran testler, her 1.000 kişide 0.1 ve 1 arasında bir yıllık tahmini enfeksiyon insidansını ortaya koymaktadır; bu rakam, 1.000 kişide 0.5 enfeksiyon oranını belirten verileri doğrulamaktadır (Raoult ve ark., 2005). Bu varsayım kapsamında, yıllık vaka sayısı 6.000 ile 60.000 arasında ekstrapolasyonla belirlenir, bu da 2.400 ile 24.000 arası asemptomatik vakaya ve 120 ile 1.200 arası hastaneye yatışa eş değerdir.
Birincil enfeksiyon, bağışık olmayan bir kişi ile Cb arasındaki temastan sonra ortaya çıkar. Bu birincil enfeksiyonun asemptomatik (vakaların %60’ı) veya semptomatik olabileceği ve böylece akut Q hummasına yol açtığı tahmin edilmektedir (Raoult ve ark. 2005). En sık görülen klinik tablo tedavi olmadan kendiliğinden gerileyen grip benzeri bir sendromdur (Raoult, 2005). Enfeksiyon, insanlara kontamine olmuş aerosollerin solunmasıyla bulaşır.
İnsanda Q humması akut vakalarında, %4’ü klinik belirtilerin şiddeti nedeniyle hastaneye yatış gerektirmiştir (Dupuis ve ark., 1985) (Şekil 1). Bu bulgular değişkenlik göstermiştir: Hepatit, pnömoni veya meningoensefalit en sık görülenlerdir. Bazı insanlarda, birincil enfeksiyondan sonra oluşan bağışıklık yanıtına rağmen Cb çoğalabilir. Böylece, bağışıklık sistemi enfeksiyonu kontrol edemediğinde, enfeksiyonun kronik bir şekli gelişir (Maurin ve Raoult, 1999). Kronik formlar temelde yatkınlık oluşturan faktörlerin olduğu kişilerde ortaya çıkar: kalp kapakçığı hastalığı olan hastalar, bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler veya gebe kadınlar. Buna göre, Q hummasının genellikle eksik teşhis edildiği sonucu çıkarılabilir. İnokulantların büyüklüğü, coğrafi dağılım, enfeksiyon anı ve bireysel faktörlerin inkübasyon süresini ve klinik tabloyu etkilediği görülmektedir. İnsan vakaları gerçekleştiğinde ve epidemiyolojik araştırmalar yapıldığında, araştırmalar ruminantların insan enfeksiyonunun ana rezervuarı olarak oynadığı rolü doğrulamaktadır.
Hollanda Salgını
Hollanda, 2007 yılından bu yana önemli bir Q humması salgını ile mücadele etmektedir. 2009 yılı sonunda insanlarda 2.357 yeni Q humması vakası bildirilmiştir: Vakaların %60’ının asemptomatik olduğu saptanmış ve yaklaşık %20’si en sıklıkla pnömoni süreçleri nedeniyle hastaneye yatış gerektirmiştir. Vakaların 24’ü ölümle sonuçlanmıştır. Salgının başlangıcından bu yana, insan vakalarının dağılımı giderek artmıştır; tüm vakalarda, enfekte olmuş bireylerin, geçmişte abort salgınları yaşanan küçükbaş hayvan çiftliklerinin (çoğunlukla keçi çiftlikleri) yakınında yaşadığı görülmüştür. Sonuç olarak, Şubat 2009’da Hollanda’daki koyun ve keçi çiftliklerinde, PCR kullanarak Cb’nin sistematik bir süt tankı taramasıyla birlikte çeşitli zorunlu sağlık koruma önlemleri uygulamaya konmuştur. Bu tarama çiftlikte klinik belirtilerin varlığından bağımsız olarak yapılmıştır. Nisan ve Kasım 2009 arasında, neredeyse 250.000 adet küçükbaş hayvana zorunlu bir aşı yapılmıştır (faz I aşı olan Coxevac®). İlk olarak süt tankları ayda bir kez analiz edilmiş, ancak Aralık 2009’da bu tanklar on beş günde bir taranmıştır. 18 Nisan 2010’da 81 keçi çiftliği ve 2 koyun çiftliğinin (50’nin üzerinde hayvan olan toplam 360 keçi çiftliği ve 40 koyun çiftliği arasında) Cb ile enfekte olduğu belirlenmiştir. Temmuz 2010’da enfekte olmuş çiftlik sayısı 91 olmuştur. Bu enfekte çiftliklerde gebe dişiler kesilmiş ve gebe olmayan dişilerin üremesi engellenmiştir. Böylece, yaklaşık 60.000 hayvan ötenazi edilmiştir (ve 20 milyon Euro’dan fazla bir tutarda toplam maliyet belirlenmiştir). Hijyenik önlemlerin uygulanmasına ilişkin maliyetlerin yaklaşık 11 milyon Euro olduğu tahmin edilirken, aşılama kampanyası 2010 yılında yaklaşık 8 milyon Euro’ya mal olmuştur. 1 Haziran 2010 tarihinden bu yana, tarama sıklığı süt tanklarının 2 ayda bir analiz edilmesi şeklinde azaltılmıştır.
21 Haziran 2010’a kadar Hollanda’da, 2009’da yaşanan yaklaşık 1.800 vakaya karşı, insanlarda 421 Q humması vakası (5 ölüm dahil) bildirilmiştir. Böylece, vakalarda önemli bir azalma kaydedilmiştir ve son 2 yılda gözlenen salgın tehdidi ortadan kalkmıştır. Hollanda salgınını takiben enfekte hastalarda yapılan bir çalışmada, vakaların %52’sinde ilk tanının ardından 6 aydan fazla bir zaman geçmesiyle birlikte bitkinlik sendromu bildirilmiştir. Sendromun bir yıl sonra bu vakaların %25’inde hala mevcut olduğu görülmüş ve hastalığın başlangıcından en fazla 3 ay sonrasına kadar yüksek düzeylerde anti-faz I ve II antikorları ve ardından yavaş ve progresif bir düşüş saptanmıştır.
Aralık 2009 ve Temmuz 2010 arasında, 92 keçi çiftliğinde enfeksiyon bulunmuştur. Son 2 çiftlik Temmuz 2010’da saptanmıştır. 50’den fazla koyun veya keçinin bulunduğu sürülerin tamamı faz I aşısı ile aşılanmıştır; bu aşılama zorunlu olarak yapılmasına devam edilmektedir.
RUMİNANTLARDA Q HUMMASI
Cb enfeksiyonunun patogenezi insanlarda iyi bilinmekle birlikte, ruminantlarda Cb enfeksiyonunun kesin ve detaylı patogenezi hakkında çok az veri bulunmaktadır.
Q hummasının klinik manifestasyonu, ruminantlarda insanlara göre daha az referans gösterilmiştir. Gerçekten de Cb’ye bağlı enfeksiyonun sıklıkla subklinik olduğu görülmektedir (Rodolakis, 2006). Gözlenen en yaygın klinik bulgular abort, ölü doğum veya zayıf yavruların doğumu gibi üreme bozuklukları ile ilgilidir. Q hummasının endometrit ve retensiyo sekundinarum (RS) ile ilişkili olduğu görülmektedir (Arricau-Bouvery ve Rodolakis, 2005). Bununla birlikte, bu ilişkinin bakterinin kendisinden mi kaynaklandığı yoksa daha sonra metritise yatkınlığa yol açacak olan RS’un yatkınlığa sebep olan aborttan mı kaynaklandığı hâlâ bilinmemektedir. Bu nedenle, Q humması infertilite ayırıcı tanılarına dahil edilmelidir (EFSA, 2010). Q hummasından kaynaklanan abortların tanısı, üreme bozukluğu olan ineklerin numunesinde (kan ELISA kullanılarak) pozitif seroloji (seropozitif hayvanların en az %50’si) ile birlikte pozitif PCR’ye (plasenta, vajinal swab veya abort olan buzağının mide içeriği) dayanır (EFSA, 2010).
Diğer belirtiler de Q hummasına bağlanmıştır. Bazı çalışmalarda, Plommet ve arkadaşlarının sığırlarda bildirdiği gibi, deneysel olarak enfekte edilmiş dişi koyunlarda ateş veya solunum rahatsızlığı görüldüğü bildirilmiştir (Plommet ve ark. 1973). Bu belirtiler hastalığın akut döneminde gözlenmiştir ve bunları üreme bozuklukları (abortlar, ölü doğumlar) izler. Keçilerde Q humması pnömoniden de sorumludur. Cb, bazen süt sığırlarında subklinik mastitis ve klinik mastitisin indüklenmesiyle suçlanmaktadır. Bununla birlikte, bu çalışmalar, mastitis için tetikleyici olarak Cb ile sütte yüksek somatik hücre konsantrasyonları olan sığırlarda Cb saçılmasının basit saptamasını ayırt edemez. Deneysel ve/veya saha çalışmaları (Tablo 1) ile Q humması aşağıdakilerden sorumlu olduğu açıkça gösterilmiştir:
SIĞIRLARDA Q HUMMASI TEDAVİSİ VE ÖNLENMESİ
Tıbbi olmayan önlemler
Enfekte sürülerdeki kısmen uygulanabilir tıbbi olmayan kontrol eylemleri, duyarlı hayvanların (ve insanların) kontamine olmuş aerosollere maruziyetini azaltmayı veya önlemeyi amaçlar. Bu hedefe ulaşmak için birkaç eylem öne sürülebilir. Bununla birlikte, bu önlemler Q hummasına özgü değildir ve her birinin inekler arasında ve sürüler arasında enfeksiyon baskısı veya Cb’nin saçılmasını azaltmadaki etkinliği bilinmemektedir:
•Buzağılama ağılının her buzağılamadan sonra dezenfeksiyonu
•Merada, diğer sürüler ile diğer ruminantlar arasındaki varsayılan temasın engellenmesi
•Rüzgar eserken meralarda gübre yayılmasından kaçınılmalıdır.
•Kene istilasının önlenmesi veya keneye karşı düzenli tedaviler riskli bölgelerde alınabilecek anlamlı bir önlem olabilir.
Bu kontrol önlemleri, hep birlikte hayvanlar arasında ve hayvanlardan insanlara bulaşma riskini sınırlayabilir. Bununla birlikte, çeşitli türlerde görünürde sağlıklı (yani abort yapmamış) olan ve Cb saçan ruminantların varlığının yanı sıra Cb’nin sözde yüksek bulaşıcılığı nedeniyle:
•Tıbbi olmayan kontrol eylemleri yeterli değildir ve tıbbi kontrol eylemleri gereklidir.
•Maruz kalan çalışanlar (özellikle çiftçiler, veteriner hekimler ve mezbaha çalışanları), hastalığın erken tanısına olanak sağlamak için insanlardaki Q hummasıyla ilgili riskler ve klinik bulgular konusunda bilgilendirilmelidir.
Tıbbi Önlemler
Cb saçılmasının veya Q humması enfeksiyonuna bağlı klinik belirtilerin önlenmesinde aşılama ve/veya antibiyotiklerin etkililiğini değerlendirmek amacıyla keçi, koyun ve sığırlarda çeşitli çalışmalar yapılmıştır (Guatteo ve ark., 2008; Taurel ve ark., 2014). Tablo 2’de, ruminantlarda Q hummasını kontrol etmede aşılamanın (faz I aşısı kullanarak) ve antibiyotiklerin etkililiğine dair kanıtlar özetlenmektedir.
UYGULAMADA
Son olarak, tamamen farklı çalışmaların sonuçları, klinik olarak Cb ile enfekte olmuş sürülerde aşağıdaki şemayı desteklemektedir (Şekil 2) Referanslar
1Raoult D, et al. Lancet Infect Dis 2005; 5:219-226. 2Maurin M. et al. Clin. Microbiol Rev 1999;12:518-553.3Dupuis G, et al. Schweiz. Med. Wochenschr 2005;115:814-818
4EFSA. 2010. http://www.efsa.europa.eu/fr/supporting/doc/48e.pdf. 48p.5Agerholm JS. Acta Vet Scand 2013;18:55:13. 6Rodolakis, A. Small Rum. Res 2006;62:121-124. 7Arricau-Bouvery N, et al. Vet Res 2005;36, 327-349. 8Plommet M, et al. Ann Rech Vet 1973;4:325-346. 9Guatteo R, et al. Vaccine 2008;26(34):4320-8. 10Taurel AF, et al. Comp Immunol Microbiol Infect Dis. 2014;37(1):1-9. 11Guatteo R. Servet Publications. 2013. 134p