Ceva Hayvan Sağlığı Ruminant İş Birimi Direktörü Elif Karaalioğlu: Büyük denizlere açılıp, okyanusuma geri döndüm

Geri Dön
Ceva Hayvan Sağlığı Ruminant İş Birimi Direktörü Elif Karaalioğlu: Büyük denizlere açılıp, okyanusuma geri döndüm

Hangi fakülteden, kaç yılında mezun oldunuz?

1997 Haziran ayında İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesinden mezun oldum. 

Hangi iş alanında çalışmaya nasıl karar verdiniz?

Son sınıf öğrencisi iken ilaç sanayinde çalışmaya karar vermiştim.

İlaç sanayini tercih etmenizdeki etkenler neler oldu?

Mezuniyete yakın tarihte fakülteye ilaç firmaları gelirdi, etkinlikler yapılırdı. Okulda standlar kurulurdu. O zamanlardan etkilenmiş ve seçimimi yaparak ilaç sanayinde çalışmak istediğime karar vermiştim. 

Fakülteden ikincilikle mezun olmuştum, liseden kazandığım iyi bir ingilizce dil eğitimim de vardı. İlaç sanayinde çalışabilecek kriterlerimin olduğunu düşünerek, özel sektörde çalışmak ve kariyerimi bu alanda sürdürmek istemiştim. Bu özgüvenimle, hiç iş ilanlarına bile bakmadan kendi girişimsel davranışımla doğrudan veteriner ilaç sanayindeki pazar liderleri olan firmalarla görüşmeye giderek kendimi tanıttım, veteriner ilaç sektöründe çalışmak istediğimi, yabancı dilimin iyi olduğunu söyledim. Şimdiki Ceva İlaç’ın kökeni olan Doğu İlaç bana kapılarını açtı. Hedefim pazarlama tarafında çalışmaktı, ama bana ruhsat departmanında başlamamı, böylece ürünlere daha çok hakim olabileceğimi tavsiye ettiler. 

İş hayatınıza ruhsat departmanında başlamak size neler kazandırdı?

Beni gerçekten çok donanımlı ve bilgili kıldı ve daha sonra ürün müdürü olduğumda ruhsatını hazırladığım, detay dosyasını çok iyi çalıştığım bir ürün bana verildi. Zaten çok hakim olduğum bu ürünün, ürün müdürlüğünü yapmanın inanılmaz faydasını gördüm. Prosedürlerini, üretim aşamalarını ve içeriğini çok iyi öğrendiğim ürünün, ürün müdürü olup gerek sahadaki arkadaşlara gerekse veteriner hekimlere verdiğim eğitim ve pazarlama çalışmalarını daha rahat yürüttüm. Sonrasında stratejik önemi olan antibiyotik grubundan sorumlu ürün müdürü oldum. Bu ürünler, toplam ciro içerisinde de önemli  paya sahip olan bir portföydü. 

Pazarlama departmanına geçtikten sonra ne gibi çalışmalar yaptınız?

4 yıl boyunca pazarlamanın içinde oldum. O dönemde köy çalışmaları yoğun yapılırdı, bunların amacı; yetiştiricileri bilinçlendirme faaliyetleri çerçevesinde, daha iyi daha verimli bir hayvancılık bilincini yerleştirmekti. Bu çalışmalarda her zaman veteriner hekimler eşlik ederdi. Sanırım o zamanlarda sahada çalışan tek bayan bendim. Bu alanda bir çok proje gerçekleştirdik. 

Doğu İlaç’ın sektör tarafından çok benimsenen hayvancılığı anlatan meşhur duvar takvimleri vardı.. Bu takvimleri o zamanlar Atlas dergisinde çalışan ünlü fotoğrafçı İzzet Kehribar ile çalışarak hazırladık. Sahada da bu takvimler çok ilgi gördü, hatta bir yıl sonrasının takvimleri merak edilir oldu. Fotoğrafları çekerken bölge bölge çalışılır ve fotoğraf karesinde o bölgenin yöresel kıyafetli insanları ile yerel hayvanların olmasına da özen gösterdik. Çok emeğim olduğunu söyleyebilirim. İlk başlangıcından bu yana 23 yıl geçmiş  ve bugün gördüm ki bu takvimler hala duvarlara ilgiyle asılıyor. 

İş hayatınızdaki sonraki gelişmeler nasıl devam etti?

Doğu İlaç’ta çalışırken, kendimi daha çok geliştirebilmek adına master için Marmara Üniversitesinde MBA programına başladım. Amerika’da iki üniversite ile de yazışarak oradaki programlarla gelişimime devam etmek istedim. Philadelphia Üniversitesine kabul edildim, gitmek için hazırlıklarımı yaptım.Amerika’ya gidebilmek için şirketimden ayrılmam gerekiyordu, istifa ederek yolculuk planlarımı tamamladım. Fakat tam gideceğim tarih, ABD’deki büyük bir terör eylemi olan 11 Eylül’e (2001) denk geldi, ABD sınırları kapatıldı ve uzun süreli öğrenci vizeleri verilmedi. Şirketten de istifa etmiştim. Planımdan vazgçemedim ve bu süreci Türkiye’deki Amerikan üniversitesinde değerlendirebilmek için Boğaziçi Üniversitesi’nde Executive MBA programına başvurarak kabul edildim. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki program tamamen ingilizce ve iş hayatına dair donanımları, örnek vakaları ve iş dünyasından konuşmacıları da içeriyordu. Bu programa devam ederken Bayer Hayvan Sağlığı’na girdim. Bayer’de yaklaşık 2 yıl kadar, ruminant ve pet alanlarında çalıştım, 3 tane enjektabl antibiyotik lansmanı ve çalışmalarını yaptım.

Master programımı tamamladıktan sonra, pazarlamayı daha iyi öğrenebilmek için daha büyük denizlere açılmaya karar vererek Beşeri/İnsan Sağlığı (Pharma) tarafına geçmek istedim. Pharmanın lider firmalarından biri olan AstraZeneca’ya başvurdum ve MSS terapötik alanına ürün müdürü olarak kabul edildim. 

Büyük denizlerde neler yaşadınız?

Bu geçiş benim için önemli oldu ve kapıları açmaya başladı. AstraZeneca’da başlamak da çok iyi bir başlangıç idi. Böylesine değerli global bir firmaya ürün müdürü olarak girdiğinizde yeni başlayanlara öncelikle küçük bütçeli ürünler verirler aslında, yalnız bu bütçeleri veteriner sektörü ile karşılaştırmayalım. Küçük cirolu ürünlerdeki  başarınıza göre daha sonra büyük cirolu ürünlere (megabrand) geçirirler ve kıdemli ürün müdürü olursunuz. Bana bir anti-migren ürünü verilmişti, yüksek başarılı bir çalışma performansı ortaya koyarak bu ürünü pazar lideri haline getirdim. Hekim olmanın avantajlarını da yaşadım. Veteriner hekim olduğum için Tıp fakültelerinde sunumlar yapabiliyordum, aslında hekim olmayan ürün müdürlerine genelde sunum yaptırmazlar. Bu başarıdan sonra, solunum portfoyüne kıdemli ürün müdürü olarak atandım. Bu tip global firmalarda sizlere performans puanı verirler, puanınız 3.5-4 olursa ve bunu en az 2 yıl üstüste sergileyebilirseniz yetenek havuzuna alınırsınız ve firma size yatırım yapmaya, donatmaya başlar. Bu anlamda uluslararası ileri eğitimlere alınırsınız. Bu süreç içerisinde uluslararası yapılan bir çok kişisel geliştirme programlarına dahil oldum.

Eşim ile de orada tanıştım ama şirketin prosedürlerinden biri de; aynı şirkette eş-yakın akraba olarak çalışamıyorsunuz. Bu nedenle ikimizden birinin ayrılması gerekiyordu, bu ben oldum..! AstraZeneca’dan ayrılarak göz hastalıkları konusunda dünya lideri olan Alcon firmasına girdim. Bana verilen ürünün pazar payı son 2 yılda % 15,5 civarında idi. Pazar payını yükseltebilmek adına daha verimli kararlar alarak uygulamalarına başladım, köklü değişikliklere gittim, fikir liderleri ile iyileştirmeler yaptım, yatırımları farklılaştırarak dikkat çekmeye başladık. Lidere yakışır orijinal projeler geliştirdim. Bütçeyi daha verimli alanlara kaydırarak yararlılığını arttırdık. Bir ilke   imza atarak Texas’ta (A.B.D) bulunan üretim tesisine oftalmolojide kritik karar alıcı hekimleri “Geleceğin portföyü nasıl olacak” konulu özel bir programa davet ettim. 1.5 yıllık yoğun bir çalışma sonucunda ürünün pazar payı durağanlıktan büyüme evresine geçmiş ve %25’lere çıkmıştı, bu da büyük bir başarı getirmişti.

Bir süre sonra Boehringer Ingelheim’dan bir teklif geldi. Önemli bir transfer teklifi idi. 

O dönemde Boehringer Ingelheim tarafından >30 bin hastanın katıldığı dünyanın en büyük kardiyovasküler alanda klinik çalışması tamamlanmış ve yayınlanmıştı. Bu oldukça ciddi ve değerli bir yayındı,  bu klinik çalışmanın tanıtımının yapılması gerekiyordu. Multitask bir işti ve tecrübeli bir pazarlamacı arıyorlardı. Bu kariyere uygun bir yönetici yerleştirebilmek için piyasayı araştırmışlar ve beni tanıyan hekimler  benim ismimi önermişler. Böylesine değerli bir çalışmayı tanıtabilmek ve artı yöneticilik vasfı da kazanabilmek adına teklifi kabul ettim. Bana bağlı çalışacak bir de junior ürün müdürü verildi. Hipertansiyon grubunda önemli bir üründü. 

Bu tanıtım çalışmalarına Sayın Sunay Akın ve ünlü fotoğraf sanatçısı Sayın Akgün Akova’nın da katkıları ile kardiyolog+nefrolog+dahiliye uzmanı hekim kadrosu ile birlikte çalışarak 100 den fazla toplantı gerçekleştirdik. Harika bir ekip olmuştuk, Akgün Akova’nın sanatsal sunumları ile zenginleşen, Sunay Akın’ın entellektüel bakış açısı ve yorumları ile hem sanatsal hem de bilimsel toplantılar realize oldu. Bu başarılı süreç sonrası farklı firmalar ile güçlü ürünler adına ‘copromotion’ ve ‘comarketing’ süreçlerine liderlik sorumlulukları tarafıma verildi. Pharma alanında rekabet yaptığınız firmalarla ortak çalışmalar da yapılabiliyor. Birbirlerini tamamlayıcı grupları olan firmalar ürün tanıtımlarında ve pazarda daha güçlü pay alabilmek adına ortak çalışmalar yapabiliyor. Bu anlamda Lilly ile bir antidepresan ürün lansmanı, GSK ile kardiyovasküler alanda, Pfizer ve Chiesi ile solunum alanında, Novartis ile de üroloji alanında ortak çalışmalar yaptık. Her birinde ürünleri lanse ettik veya pazar payı gelişiminde artış elde ettik. Bu bağlamda yurt dışı çalışmalarımız da oldu.

Boehringer’de çok güzel ve oldukça başarılı 3 yılım geçti. Önce kıdemli ürün müdürü, sonrasında grup ürün müdürü ve grup pazarlama müdürü oldum. Her sene terfi alarak ilerledim. 

Bu firmalar ile birlikte çalışmak beni çok geliştirdi ve esnekleştirdi. Yöneticiliğim de büyüdü ve daha sonra solunum grubu, bir süre sonra üroloji grubu da bana bağlandı. Ekip sayım çok büyüdü, titrim yükseldi. Bu arada hayatımın en güzel projesine de imza attım; dünyalar güzeli bir oğlum oldu. 

Anne olunca iş hayatınızı bırakmayı düşündünüz mü?

İş hayatımı bırakmadım, tam aksine çocuğuma daha iyi bir gelecek hazırlamak adına o dönemde Glaxo’dan gelen cömert bir teklifi kabul ettim. Global pazarda da yer alacak bir yönetici arıyorlardı. Solunum portföyünü üstlendim. Portföy performans verileri istenilen düzeyde değildi ve 3 alanda liderlik istediler benden. Bu beklentileri karşılayabilmek için temel değişiklikler yapmaya başladım, öncelikleri farklılaştırdım, hedefe ulaşabilmek adına bir yıl içinde atılması gereken 256 adım oluşturdum. Liderliğe kısa sürede ulaşabilmek kolay değildi ama biz 9. ay sonundaki faaliyet raporunu hazırlayıp sunarken, verilerde Koah endikasyonundaki ‘yeni’ reçete payında  pazar liderliğine, astımda ise beşincilikten ikinciliğine ulaşmıştık, toplam reçete payında ise her iki endikasyonda da lider konuma gelmiştik. Kasım ayında kutu liderliğini de TL liderliğimize eklemiştik.

Glaxo’da güzel uygulamalardan olan bir ödül sistemi vardır, bu ödüller; gold, platin, silver ve president ödülleridir. President ödülü en büyük ödüldür ve bizzat şirketin büyük patronu tarafından verilir. Yaptığımız güçlü planlama, özverili takip ve koordineli çalışmalar ile o ödülü biz -solunum grubu olarak kazandık ve tüm dünya Glaxo çalışanlarına duyuruldu. Gümüş ödülü de ‘Medikomarketing process management’ ve platin ödülünü de ‘Generic threat management’ ile kazandık. 

GSK nın en büyük grubunda elde edilen bu başarılar sonucunda genel müdürümüz VP (Vice President) oldu ve VP hangi ülkeden ise yeni ‘hub’ o ülkenin şehri olmakta idi. O dönemde VP, Dubai’de idi. O yıl bizim başarımız ile VP yöneticiliği İstanbul’a geçti. Dubai’nin kapatılıp İstanbul’a taşınması kararı alındı ve yeni bir yapılanmaya gidildi. Bu değişim sürecinde gerek İstanbul gerekse Dubai çalışanlarına, İstanbul’a geçiş teklif edildi, kabul etmeyip ayrılmak isteyenlere tazminat teklifleri sunuldu, işte o dönemde, ben de küçük oğlumun yanında olmak isteyerek (sağlık sorunundan dolayı), bu ayrılma teklifini kabul ettim.  

Böylesine yoğun bir iş hayatından sonra sizi evde düşünemiyorum! Sonraki iş yaşamlarınız nasıl gelişti, ne gibi deneyimler kazandınız?

Bu süreç, oğlumun yanında olmam gereken ve iyileştirme süreci idi, onu sağlıklı hale getirdikten sonra ben de kendimi sizin de dediğiniz gibi kendimi evde düşünemedim ve 2 yıl kadar Human Group’ta danışmanlık yaptım. Human Group, bir İK (İnsan Kaynakları) firması idi. Benden bir satış ekibi oluşturarak ‘kurumsal eğitim satışı’ organizasyonunu kurmamı  istediler. Hem evde oğlumun yanında olabilecek hem de iş hayatından uzak kalmayıp farklı bir deneyim kazanacaktım. 5 kişilik bir KAM ekibi  kurdum, günlük ziyaret programlarından, satış hedeflerine, fiyat stratejileri oluşturmaya kadar her şeyi planladım. Hizmet satışı ilaç dünyasından çok farklı bir satış dinamiği. Kurumsal satış bambaşka bir süreç yönetimi. Bende farklı yetkinlikleri geliştirdi. İlaç dışında,      Coca-Cola gibi, Denizbank gibi, LCW gibi bambaşka firmaların gelişim süreçlerine şahitlik ettim.

Çalışma hayatınızın tamamı pazarlama üzerine yoğunlaşmıştı, satış ekibi kurduktan sonra bakış açınızda değişiklik oldu mu?

Geçmişe dönüp baktığımda pazarlama alanında toplam 16 ürün lansmanı yapmışım, global firmalarda ulusal ve uluslararası sunumlar yapmışım. Rusya’ya bir dönem mentörlük yapmıştım. Hep pazarlamada çalışmıştım, evet bir değişiklik oldu bakış açımda ve biraz da satışta çalışmak istedim.

Bu bakış açısı ile Astellas (Japonya merkezli) firmasında enfeksiyon alanında ulusal satış müdürü olarak çalışmaya başladım. Dünyada tek olan ürünleri vardı. Benzeri bile yoktu, jenerikleri bile tutunamıyordu. Böylesine önemli ürünleri olan bir firmaydı. Satış alanında yolculuğum böylece devam ediyordu, antifungal ürünler tarafındaydım. International Coaching Federation (ICF) Başkanı Sami Bugay ile bir yıllık ‘koçluk’ programında beraber çalıştık. Satışın başında biri olarak böylesine değerli bir koç ile çalışmak bana çok şey kattı. Astellas’ın yurt dışı programlarına dahil olarak zengin ‘koçluk’ eğitimleri de aldık. Satış ve pazarlamanın da dahil edildiği bu programlar beni çok güçlendirdi. Yıllık 200 kutu hedefim vardı bu üründe, yaptığımız disiplinli çalışma ile yıl sonunu 3.500 kutu satarak gerçekleştirdik. 

Pazarlama ve Satış deneyimlerimde tek başıma idim. Global firmalarda deneyimim çok olmuştu. Bir de yerli firmada ticari tarafımı da geliştirmek ve lokal bir firma deneyimi kazanmak için Ali Raif’ten gelen İş Birim Müdürü terfi teklifini kabul ederek 180 kişilik bir grubun başına geçtim. Bu benim için yükselen bir rol oldu ve yöneticileri de yönetebilme yetilerimi değerlendirdim. Tek grup değil, 3 farklı grup yönetimi üstlendim. 3 yıl kadar başarı ile çalıştım. Önce belirli bir grubu ele aldım, 125 kişilk satış ve pazarlama grubu vardı. portföydeki grubu ikiye böldüm, markaları kendi kimliklerini kazanmaları adına ayırdım. Daha sonra kardiyoloji grubu da bana bağlandı, buna  paralel olarak, OTC de yepyeni bir ekibi en baştan planlayıp alt yapısını oluşturdum. Tam bir start up süreci idi…! Bu OTC ürünleri firma için de ilk tecrübe oldu. Bunlar bağışıklık güçlendirici ürünlerdi, şimdi öğrendiğime göre bu ürünler COVID-19 sürecinde çok talep görmüş, bunu duymak da benim açımdan memnuniyet verici oldu. O dönemdeki yaptığımız başarılı çalışmalar ve iş sonuçlarından dolayı, tüm şirkete sene sonunda çift maaşlar ödendi. Sektörde ilk olacak programlar ve ödüller de koyduk. Bu ekibe motivasyon kazandırdı ve onlara da başarıyı getirdi.  

Pharma alanında bunca yıl uluslararası deneyim kazanarak önemli görevlerde bulundunuz. Hayvan sağlığı sektörüne dönmeye nasıl karar verdiniz, bu kararın temelinde ne yatıyor?  

İş hayatında bazen hissederseniz buradaki görevim bitti dersiniz, öyle bir döneme girmiştim. Durup kendinizi dinlersiniz, bir şeyleri değiştirmenin vakti gelmiştir. Bu değişim Ceva’nın ilanını gördüğümde başladı. Başka bir duyguyla baktım bu ilana, ilk iş hayatına başladığım yerdi. Başka bir firma olsaydı belki beni bu kadar heyecanlandırmazdı ama ilk iş hayatıma başladığım yer beni oldukça heyecanlandırdı. Hani demiştim ya size büyük denizlere açılmak isteyerek Pharma’ya geçmek istedim diye, o anda İsmet İnönü’nün bir sözü geldi aklıma “Tıp hekimliği bir deniz ise veteriner hekimlik okyanustur”, o anda benim için büyük denizler bitti ve okyanusuma, kendi mesleğime, veteriner hekimlik alanına dönmeye karar verdim. Bunca yıllık deneyimlerimi kendi sektörüme de aktarmak isteği yoğunlaştı bende. Hiç düşünmeden başvurumu yaptım ve yaklaşık 2 ay kadar süren bir görüşme sürecinden sonra Ceva’da Ruminant İş Birim Direktörü olarak işe başladım. 

Ruminant ürünlerinde satış, pazarlama ve teknik alanlardan sorumluyum. Bu sorumluluk ile süreçlerin iyileştirilmesi, performansların arttırılması için deneyimlerimi firmama ve veteriner hekimlik sektörüne aktarmaya çalışacağım.

Veteriner hekimlik sektörüne dönme kararınıza çevrenizden ne gibi tepkiler geldi? 

‘Bunca emek ve çalışmadan sonra niye veteriner sektörüne dönüyorsun, küçük pazardır, sana yetmez’ diyenler de oldu elbet ama ben huzurla başladım. Olgunluk, ustalık dönemime girdiğimde birikimlerimi kendi sektörümde değerlendirip buradan da jübilemi yapmak isterim.

O zaman ‘Okyanusa’, aramıza hoşgeldiniz yeniden. Merak ettiğim şey 23 yıldır uluslararası firmalarda deneyimler yaşadınız, veteriner hekimliğin size tıp alanında ne gibi artıları/eksileri oldu, neler yaşadınız?

Pharmada satış pazarlama tarafında doktor olmanız beklenmiyor ama medikal departmanda  iseniz tıp doktoru olmanız bekleniyor. Dünyanın en büyük global firmalarında çalışabilmenin oldukça artılarını kazandım, çok zeki ve yetenekli, iyi eğitimli insanlar var bu alanda, ingilizcenizin oldukça ileri düzeyde olması gerekiyor, ülkelere göre bakış açıları ve prensipleri değişiyor, bunların içinde yetişebilmek bana çok değer kattı ve esneklikler kazandım.

Muhatap olduğunuz kişiler doktorlar olduğu için, veteriner hekim olarak baskı görebiliyorsunuz. Tıp doktorları ve eczacılar tek ses olmayı kolay başarıyorlar. Tıp doktoru değildim ama veteriner hekimdim. Bu alanda çalışan ekonomistler, işletmeciler ve diğer mesleklerde olanlar da vardı. Medikal tarafı Bilim Servisi olarak tanımlanıyor ve bu serviste tıp doktorları, eczacılar, diş hekimleri de var, eskiden veteriner hekimlerde bu servise dahil olmasına rağmen sonradan veteriner hekimler bu gruptan çıkarıldı. Şu anda sağlık çalışanı olarak bile görülmüyor maalesef. 

Benim veteriner hekim olmamın bir yandan artıları olurken bir yandan da zorlukları da oldu tabii. Diğer tıp doktorları ile konuşurken, anatomi bilgim, terimlere hakimiyetim ve farmakoloji bilgimden dolayı daha rahat göğüsleyebildim ancak, sınıf atlamada zorlukları oldu.

Çalıştığım firmalarda veteriner hekimler ile de çalıştım, meslektaşlarıma destek olmaya çalıştım ama maalesef ki meslektaşlarımdan karşı desteği, sahiplenmeyi göremedim. Deontoloji konusunda mesleki zayıflık olduğunu hissettim.

Tıp doktorlarından ‘üniversite girişlerde biz ilk 200’deyiz, siz kaçıncısınız’ diye gelen sorular da oldu, ‘neden kendi sektöründe çalışmıyorsun, haydi o tarafa’ diye sorgulayanlar, hatta dışlamaya çalışanlar da oldu, ekonomistim desem gir banka da mı çalış diyeceklerdi yani... veya çok paylaşımcı olmayan çalışanlar da  oldu. 

Tabii ki çok farklı mesleklerden gelen yöneticilerin de olduğu sektörde, teknik terimleri ben çok daha rahat anlayabilip, anında sorular sorabiliyordum. Bu hakimiyeti görünce saygı duyuyorlardı. Buna rağmen herkesten daha çok çalıştım. Konulara hakimiyetimi hep taze ve yüksek tuttum. Dünya kütüphanelerine üye olarak sürekli sorumluluk alanımdaki yayınları okudum. Çalışmak ve yüksek performans esastı, başarının anahtarı oldu.

Sonuçta ben pazarlama departmanında görevliydim ve kendi ürünlerimi çok iyi tanıyordum, klinik çalışmalarını çok iyi biliyordum ve bu ürünlerin faydalarını aktarıyordum. 

İyi bir ingilizceniz olmasaydı, iş hayatınızda nasıl bir etki yaratırdı, okuduğunuz lise eğitimi size neler kazandırdı?

İki büyük etkisi oldu. İngilizceye hakimiyetim Işık lisesinden geliyor, yoksa iş görüşmelerinde bu kadar zor ileri ingilizce sınavlarını geçmem mümkün değildi. 

İkinci etkisi ben yatılı okudum, disiplini, özdisiplini, sebat etmeyi, zorlukları göğüsleyebilme azmini de oradan aldım, bir çok kişi pes edebilirdi. Ayrıca hem kadın oluyorsunuz, hem eş oluyorsunuz, anne oluyorsunuz ve iş hayatınızda ilerliyorsunuz, dayanıklılık ve dirayeti, yüksek disiplini yatılı olarak okumamdan kazandığımı düşünüyorum.

İngilizcem olmasa bu global firmaların kapısından bile geçemezdim. Analitik düşünen, kendini ifade edebilen bireyler olarak yetiştiriyorlar Işık Lisesinde. Ayrıca talepkar olmanı istiyorlar. Cesur, sorgulayan, analitik düşünen, kendini ifade edebilen insanlar olarak yetiştiriyorlar Bu nedenlerle, büyük lider firmalara cesaret ile gidebildim. Liderlik yapabilme beklentileri olan daha fazlasını hedefleyen, global projeleri ben yapabilirim diyerek el kaldırabilen biri olabiliyorsunuz. 

Yatılı okurken lisan sahibi olmanın yanısıra, okulun bulunduğu mevkiden ve teşviklerden de dolayı 10 yaşlarında bile tiyatrolara giderdim. Sanat kulüplerine girerdim. Entellektüellik kazandırılıyor, sorgulayarak bir şeyleri başarabilme yetisi veriliyor.

Veteriner fakültesinden başka bir okulda okusaydım diye düşündünüz mü hiç?

Ben çocukluğumdan beri hep veteriner hekim olmak isterdim, veteriner fakültesinde okurken bile tıp fakültelerine yatay geçiş yapabilme notlarını yakalamama rağmen öyle bir isteğim hiç olmadı, ben mesleğimi sevdim.

Fakülteden mezun olurken, suni tohumlama, parazitoloji, hayvan besleme kürsülerinden fakültede kalmam için görüşmeler de olmuştu ancak düşünmedim. Şayet asistanlıkta önümün açılabileceğini, yurt dışındaki fakültelere gönderilebileceğimi, oralarda kendimi geliştirebileceğimi ve ülkeme döndüğümde fakülteme daha faydalı olabileceğimi görseydim motive olur, kalırdım. Zaten ben yönümü önceden çizmiş, kendimi ilaç sektörüne hazırlamıştım.

İş hayatınıza hayvan sağlığında başladınız, Pharmaya geçtiğiniz zaman nasıl duygular yaşadınız? Yani potansiyeller, iş hayatındaki farklılıklar, meslek grupları, pazar büyüklüğü nasıl etkiledi sizi?

Öncelikle boyut olarak rakamları algılamakta zorlandığımı itiraf edebilirim; birden rakamların yanına bir sürü sıfırlar daha eklenmeye başladı. Veteriner sektörü şayet bir gölse, pharma sektörü büyük bir denizdi. Bu biraz yalnızlık korkusu, başarı korkusu oluşturdu ilk başlarda. Burada bir fırtına olursa nasıl atlatırım endişesini yaşadım tabi. Danışabileceğim kimse de yoktu. 

Pharma daha çok markaya, pazarlamaya ve bilimsel çalışmalara önem veriyor. Pharma da bilgi satışı var, doktorun reçete kararında etkin olabilmek için bilgi satıyorsunuz. Yayınladığınız klinik çalışmalar önem kazanıyor. Bir bilgi deryası içindesiniz ve çok fazla okumanız ve çok daha fazla çalışmanız gerekiyor. Ürünün farklılıklarını ve faydalarını çok iyi anlatmalısınız. Karşınızda bir doktor var kendi alanında oldukça bilgili biri. Bu konuşmalar arasında çok ince bir çizgi oluşuyor, madalyonun iki yüzü var ve tarafları hassas bir dengede götürmeniz gerekiyor.

Pharmada firmalar çalışanlarına çok fazla eğitim veriyorlar, çok güzel formatlar atıyorlar, farklı bir profesyonel dille konuşmanız gerekiyor. Bu hassasiyet içeren konuşmalarda yerinizi bilmeniz gerekiyor. ‘Tereciye tere satmak’ gibi olmaması için, çok ince bir çizgide buluşmanız gerekiyor, bu alan biraz korkutucu idi. Ayrıca Pharma’da önemli dernekler var, onlarla birlikte çalışabilmek de oldukça faydalıydı ve bu dernekler oldukça etkinler. Hemen hemen her branşın bir derneği var tedavi sistemlerinde etkin rol alırlar. Hem bilimsel dernekler hem de hasta dernekleri. 

Bu alanda meslek farklılıklarının çok fazla olması da avantajdı, sektör de buna alışık, senin satış ve pazarlamada olduğunu biliyorlar zaten. Mesela ben hayvan sağlığı sektöründe çalışırken köylü ile ishali ‘ötürüyor’ diye konuşurken, bir anda kendimi tıp alanında dünyadaki ilk 5 ismin karşısında ishali konuşurken buldum. Aradaki terimleri konuşabilmek bambaşka. Kimisi çok mütevazi olduğu gibi bazılarında yüksek egolar da olabiliyor. Bu arada esneyebilmeyi öğrendiğimi düşünüyorum. Her alanda ikna edemeyeceğim kimse yoktur diyebilirim.

Peki, şimdi pharmadan hayvan sağlığına geçişte neler hissetiniz? 

Pharmada büyük N’i “Big Data’yı” tüm detayları ile görebiliyorsunuz. Doktor havuzlarını da görebiliyorsunuz, yani kör değilsiniz, tüm bilgiler bir havuzda toplanmış; bölge bölge bile görebiliyorsunuz, pazarda satılan ürünleri kendinizi ve rakiplerinizi çok rahat inceleyebiliyorsunuz. Herşey şeffaf. Bu datalar, önceden aylık, haftalık verilirken günlük bilgilere kadar geldi. IMS bu konuda çok detaylı bilgiler sağlıyor. Veteriner sektöründe bunu göremiyoruz henüz. Hangi ürün ne kadar satıldı, verileri ve analizlerini bilemiyoruz. Pharma’da markalara çok büyük yatırımlar var ve çalışanlara oldukça eğitim fırsatları veriliyor. 

Veteriner Hekimlerin iş ağırlığı çok fazla, fiziksel olarak da çok yoruluyorlar. Mesleğimiz açısından bazı konuların daha da kötüye gittiğini görüyoruz, önemli bir sağlık hizmeti sunarlarken, sağlıkçı sınıfında bile sayılmadı ve bu hakları verilmedi veteriner hekimlerin. COVID-19 sürecinde, aşı çalışmalarında bile veteriner hekimlere gereken değer ve yer verilmedi. Başarıyla çalışan meslekten bilim adamlarımız var. Umarım aşıyı da onlar geliştireceklerdir. Hayvan sağlığının insan sağlığına etkisi değerlendirilip, hayvan sağlığı Sağlık Bakanlığına bağlansa benzer politika ve tedbirlerin yürütümü, ilaç takibi, büyük data yönetimi gibi konular da daha kolay olabilir.

Mesleki gelişim sağlayabilmemiz için, yenilikçi yaklaşımlarla diğer ülkelere örnek olabiliyor muyuz diye sormamız gerek, hiç bir şey değişmiyor diyoruz ama bizler elimizi ne kadar taşın altına koyuyoruz. Hayvan sağlığı sektörünün, Pharmaya kıyasla gelişim ihtiyacı olan alanlar olduğunu görüyorum. Derneklerin faaliyetleri, sosyal sorumluluk projeleri, uluslararası örgütlerle iletişimler, Avrupa’ya ileri teknolojilerin olduğu merkezlere eğitim amaçlı  öğrencilerin / meslektaşların gönderilebilmesi gerekiyor. Bir eser bırakmak çok önemli, uluslararası firmalarda çalışırken bile ülkemize ne kadar fayda sağlayabiliriz diye bakmamız lazım. Ne gibi öncü hareketler yapabiliyoruz; bugünden, önümüzdeki 20 yıl için neler yapabilirizi planlayabilmeli, bizden sonraki nesillere neler bırakabilirizi kendimize sormamız lazım.

Böylesine dolu bir iş yaşantınız var, yeni mezun olan genç veteriner hekimlere neler tavsiye ediyorsunuz?

Öncelikle deontoloji bence çok önemli, meslektaşlarını koruyup kollamalarını, bu meslek mensubu olduklarını ve etik davranmalarını bekliyorum. 32 tane veteriner fakültesi olmuş, iş hayatı sizden meslek bilgileriniz dışında da başka yetenekler ister. Ne iş yapıyorsa, uzmanlaşmasını ve kendine yatırım yapması gerekir. Günün trendlerini yakalaması lazım, bu trend bir lisan ise yabancı dilini, takım çalışması ise iletişimli uyumlu çalışma yetisini kazanması lazım, üstelik bütün bunları mütevazilikle yapması lazım. Hangi konumda olursa olsun tam olarak ne yapmak istiyorum diye kendisine soracak, deontoloji koruyarak etik davranıp, kendine yatırım yapmaya devam edecek. Çalışkan olmak, disiplinli olmak, nerede yol almak istiyorumun hesabını yapacak. Birini ısırmak kolay, ama sonrasında telafi etmek çok zor. Bilgi yatırımı olabilir, lisan yatırımı olabilir, yolunu netleştirip, cesaretle ilerlemeli, analitik düşünmek önemli, fark yaratabilmek için bunun dışında neler yapabilirimi geliştirmeli, merakla araştırmalar yapması gerekir. Cesur sorular sormaktan çekinmemeli, bu soruları kendisine de sorup yanıtlarını verebilmeli. Nerede yol alacaklarsa, hiç korkmadan cesaretle ilerlemeleri lazım.

Ailecek neler yapmayı seviyorsunuz?

10 yaşındaki oğlum, en güzel projem diye düşünüyorum. Playstation oynamayan, AVM sevmeyen bir çocuk yetiştirebildiğimiz için çok mutluyum. Oğlumla birlikte bahçede olmayı, solucanlar arayıp onları incelemeyi, kelebekleri izlemeyi, ata binmeyi, doğada olmayı seviyoruz, hayvan sevgisini aşılayabildiğimiz için çok mutluyum. Kariyerimde ilerleyebilmemde eşimin de çok büyük desteği var. Eşim ile birlikte ortak tutukumuz motorsiklet kullanmak ve yol yapmak.Yolda doğanın kokusunu almak, yorulunca bir köy kahvesinde çay yudumlamak, güneşi başka şehirde doğurmak tam bir detoks.

Sektöre vermek istediğiniz mesajlar var mı?

Meslek grubu olarak çok ağır çalışıyoruz ama hayat sadece çalışmak olmamalı. Yoğun çalışma hayatı nedeniyle hobilere ve sanata pek ağırlık veremiyoruz, bu gibi özellikler entellektüel tarafımızı etkileyecektir. Hobilerimizi bile esere çevirip hayatımıza katabiliriz, bu boşluğun hem meslekte hem de kişisel gelişimimizde eksiklikler yarattığını düşünüyorum.

Tıp doktorlarına da baktığımızda çok ağır çalışıyorlar, 48 saat aralıksız ameliyat yapanlar var, bir bakıyorsunuz kitap yazmış, şaşırıyorum, bir bakıyorum kara kalem resim çalışmaları var. Bir şekilde zaman ayırıp fırsat yaratabiliyorlar. 

Evet ben de fotoğraf sanatları ile ilgilendiğim için bu camiada hobi olarak fotoğraf çeken bir çok doktor tanıyorum, vakit ayırabiliyorlar ve bundan büyük keyif alıyorlar. Psikolojik olarak kendilerini rahatlatabiliyorlar. 

Şikayet eden taraf veya mesleki bir eleştiri yapıldığında ortaya bir gizli özne atılır, bu gizli özne kimdir? Bunu kim düzeltecek, kendimizden başlamalı ve dediğim gibi hepimiz elimizi taşın altına koymamız gerekir. Mesleki dayanışmada deontoloji ve etik mesleki değerimizi arttırır. 

Sektöre geri dönüşüm henüz yeni, detaylardan bütüne gideceğim, detayları inceleyip bütünü gördükten sonra detaylara geri döneceğim, buradaki eksiklikleri görüp çözüm önerileri ile döneceğim. Umarım bir sonraki röportajımızda sizinle yeni projeler üzerinde görüşüyor oluruz.

Dergiyi Görmek İçin Tıkla
Haber ve dergilerin içeriklerini görebilmek için