Hayvancılıkta Tehlike Nedenleri
Günümüzdeki krizin başlıca nedeni girdi maliyetlerinin yüksekliğidir. Son aylarda başta fabrika yemi olmak üzere mazot, elektrik, yapay gübre, yem bitkisi tohumu, veteriner aşı ve ilaçları, donmuş boğa sperması gibi girdilerin fiyatları dövizdeki yükselişe bağlı olarak olağan üstü boyutlarda artmıştır.
Bu durum karşısında çiğ süt üreticilerinin önemli bir bölümü ya kar edemediklerinden ya da vadesi gelen kredi borçlarını ödeyemediklerinden dolayı damızlık inek ve düvelerini kestirerek işletmelerini kapatmak zorunda kalmışlardır. Bu kriz öncekiler gibi bir süre sonra bitebilir. Ancak, yurt içinde kaliteli düve kalmayacağı ve dövizin pahalı oluşu nedeniyle ithalat yapılamayacağı için kesilen damızlıkların yerine yenilerinin konulması ve sürdürülebilir bir hayvancılık mümkün olmayacaktır.
Yaklaşan ikinci büyük tehlike küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğidir. Bu krizin beraberinde getireceği kuraklık ve susuzluk sorunu en başta meraların kurumasına neden olacaktır. Sonra da, yem bitkileri üretiminin azalmasına bağlı olarak kaba, kesif ve fabrika yemi fiyatları artacak, çiğ süt üreticileri bu fiyat artışlarına dayanamayıp ineklerini kestirecek ve işletmelerini kapatacaklardır. Hayvancılığı bekleyen bu tehlikenin günümüzdeki krizde olduğu gibi belli bir süre içerisinde sona ermesi de mümkün değildir.
Hayvancılığı bekleyen üçüncü ve bence en önemli tehlike köyden kente genç nüfus göçüdür. Uzunca bir süredir devam eden bu tehlike yakın gelecekte hızla büyüyerek Türkiye hayvancılığını bitirme noktasına getirecektir. Türkiye´de yaşayan nüfusun yaş ortalaması 34 iken köylerdeki nüfusun yaş ortalaması 54 dür. Son 50 yılda kırsal nüfus %70 den %6´ya düşmüştür. Böyle giderse yakında köylerde hayvancılık yapacak kimse kalmayacaktır. Bu sorunun çözülmesi daha doğrusu kentlere göç eden gençlerin tekrar köylere dönmesi hiç de kolay bir iş değildir.
Veteriner Hekimliğin Alarm Zilleri?
Türkiye hayvancılığında halen yaşanan ve gelecekte de yaşanacak olan bu üç krizin ortak sonucu toplam hayvancılık işletmelerinin %85´ini oluşturan küçük ve orta ölçekli aile süt sığırcılığı işletmelerinin damızlık düve ve ineklerini kestirerek ahırlarının kapısına kilit vuracak olmalarıdır. Bu sonuçtan hayvancılık sektörünün tüm paydaşlarının olumsuz olarak etkileneceği kuşkusuzdur. Ancak en büyük zararı büyükbaş hayvan kliniği yapan ve işletmelerde çalışan meslektaşlarımız görecektir. Çünkü hayvan yoksa veteriner hekimlik de olmayacaktır. Tahminime göre gelecek 10 yıl içerisinde büyükbaş hayvan kliniklerinin büyük bir bölümü kapanacaktır. Şimdiden bazı büyükbaş hayvan kliniklerinin pet kliniğine dönüştürüldüğü görülmektedir.
Ancak pet konusunda da büyük sorunlar vardır: Pet kliniğindeki sorunun temelinde genel ekonomik krizden etkilenerek alım güçleri iyice azalan pet sahiplerinin maliyeti artan sağlık ve beslenme ürünlerinin fiyatlarına dayanamayıp istemeyerek de olsa hayvanlarını sokağa terk etmeleri yatmaktadır. Bütün bunlara her yıl sektöre katılan 1.500-2.000 arasındaki veteriner hekim de eklenince sorun büsbütün ağırlaşacaktır.
Kamuda ve özel kesimde çalışan veteriner hekimlerin geçmişten beri süregelen çok yaşamsal sorunları bulunduğu kuşkusuzdur. Ancak bu sorunların Türkiye´de veteriner hekimliğin sürdürülebilirliği konusundaki olumsuz etkileri sınırlıdır. Oysa yukarıda sözünü ettiğim tehlikeler biz veteriner hekimler için bir beka yani var olma yok olma sorunu haline gelmiştir. Eğer gerekli önlemler ivedilikle alınmazsa yakın bir gelecekte kökü tarihin derinliklerine kadar uzanan, geçmişi şan ve şereflerle dolu kutsal mesleğimiz geri dönülemez bir yok olma sürecine girecektir. Bunu kadim mesleğimizin son 57 yılına tanıklık etmiş bir veteriner hekim olarak söylüyorum. Onun için, başta fakültelerimiz ve Türk Veteriner Hekimleri Birliği olmak üzere tüm odalarımızın, genel ve ihtisas derneklerimizin ortak bir paydada buluşup mesleğimizi bekleyen tehlikeler konusunda ileriye dönük ve kalıcı çözümler üretmeleri şarttır.
Artık söylem değil eylem zamanıdır
Bunun için de, demokratik yapıdaki üretici örgütleri ve kooperatifleri ile sıkı bir işbirliği içerisine girilmelidir. Artık söylem değil eylem zamanıdır. Yoksa gelecek mesleki kuşaklarımızın vebali bizlerin üzerinde olacaktır.