Geri Dön
Beypi’nin kuruluşundan bahseder misiniz biraz?
Beypi’nin kuruluşu Beyyem ile başladı. 1980 yılında Beyyem A.Ş., Ankara’nın Beypazarı ilçesinde karma yem üretmek üzere kurulmuştu. Daha sonra 1986 yılında Beyyem öncülüğünde Beypi A.Ş. kuruldu ve 1987 yılının Ağustos ayında Bolu-Göynük’te kurduğu kesimhane ile piliç eti üretimine başladı. Damızlık kümesleri, kuluçkahane ve üretim kümesleri yatırımları yapılarak faaliyetin, tam entegre olması sağlandı. Beypazarı İlçesinde başlayan yatırımlar daha sonraki yıllarda Bolu İlinde devam ettirildi. Bolu’da, ikinci bir kuluçkahane, karma yem fabrikası ve kesimhane ile çok sayıda damızlık ve üretim kümesleri yatırımları gerçekleştirildi.
Piliç eti üretiminde; pişirilmiş ürünlere kadar geniş bir ürün portföyü sağlandı, tam yağlı soya üretim gibi karma yem üretimine destek yan yatırımlarda gerçekleştirildi. 1995 yılında şirket merkezi Bolu’ya alındı. 2004 yılında ise Beyyem A.Ş. tüm varlıkları ile Beypi A.Ş. ye katıldı ve böylece Beypi A.Ş. çok güçlü bir yapıya kavuşmuş oldu.
Kuruluş yılımızı 1980 olarak alıyoruz ve seneye 40. yılımızı kutlayacağız.
Beypi’yi nasıl tanımlar ve konumlandırırsınız sektörde?
Beypi, piliç eti üretiminde %10 pazar payına sahiptir. Beypi olarak kalite konusunda her zaman öncülük etmişizidir. Kalite, hijyen ve temizlik olmazsa olmazımızdır. Kalite belgesi kavramı Türkiye’de çok anlaşılamamışken biz yıllar önce kalite belgelerimizi aldık ve bu standartları aynen uyguluyoruz. Uluslararası denetçiler tarafından yapılan bu denetlemeler için firmamızı ziyarete gelenler, son derece mutlu ayrılıyorlar. Kalite anlamında pazarda ‘Beypi markası’ ve ‘kalite’ eşdeğer bir imaj oluşturmuştur.
Yabancı firmaların Türkiye’deki entegreleri satın alma konusu var, entegreler yabancılaşacak mı? Türkiye’ye ne götürür ne getirir?
Bu soruya şöyle cevap vereyim. Yanlış hatırlamıyorsam 25 yıl kadar önce bir panelde konuşmacı idim . Böyle bir soru ile karşılaşmıştım, ben de o zaman “buyursunlar gelsinler, kapımız açık, yabancılar parasal anlamda bizlerle rekabet edebilirler ancak, onun dışında bizlerle baş etmeleri çok zordur”. Bugün de aynı yanıtı veriyorum; “buyursunlar gelsinler ama bizlerle baş etmeleri çok zordur” bizlerde mesai kavramı yoktur, iş varsa iştir ve önceliklidir. Bu entegrelerin çalıştırılması var, yetiştiricisi var, bugün yetiştirici seminerimizi gördünüz 1000’e yakın yetiştirici bir araya getireceksiniz, bizler bu yetiştiricileri 30 yıldır tanırız, çoluk çocuklarını biliriz. Çocuklarının düğünlerine gitmişizdir, hepsini ailecek tanırız, köklü bir sosyal ağ var aramızda. Türk firmaları olarak bizlerle baş edemezler. Bu kalabalığı toplayacak bir yabancı firma düşünemiyorum ben. Karşımıza ilave bir kaynak yaratıp çıkmadıkça bizler onları her zaman yeneriz.
Bünyenizdeki yeni yatırımlarınızdan bahseder misiniz?
Son zamanlarda ekonomide yaşanan sıkıntılı tablo ortaya çıkınca birkaç yıldır artık üretimimizi arttıramıyoruz. Ancak kesim kapasitemizi en üst seviyede ve biraz da mesai yaptırarak kullanıyoruz. Projesi tamamlanan kesimhane yatırımımız olacak, saatte 30.000 kesim yapabilecek ek bir kesimhane daha yapılacak. Kesimhane tek başına bir anlam ifade etmiyor tabii. Bu kesim kapasitesini karşılayabilmek için, damızlıktan kuluçkasına, kümeslerine kadar desteklenecek. Ayrıca rendering, arıtma tesisi gibi yeni yatırımlarımız var. Şu andaki mevcut kapasitemizde olan yem kapasitemiz bizi 5-10 yıl daha götürür, diğer yatırımlara, yan yatırımlara ihtiyacımız var. En büyük sıkıntı pazarlama yöntemlerinde görülüyor. Türkiye’de pazarınızı yarattıkça kapasitenizi büyütürsünüz buna göre üretimi arttırırsınız, eğer aksini yaparsanız yani kapasitemi arttırdım pazar oluşturayım dediğiniz de sıkıntı çekersiniz. Önce pazarı hazırlamak sonra kapasiteleri arttırmak gereğine inanırım ben her zaman.
Yavaş yavaş ağlarımızı büyüttüğümüzde kapasitelerimiz de artacaktır.
Bir yatırımımız da atık çamurundan buhar üretecek bir proje yapıyoruz. Suyun içinden gelen her türlü nesne ile buhar üretecek bir proje yatırımına başladık. Buharı biz kesimhanede kullanıyoruz. Doğalgaz üretiminden kullanılan buharın bir kısmını biz atıklardan kullanmaya başlayacağız. Çevreci de bir yatırım olacak.
Sofralık yumurta üretimi ve yatırımlarınızdan bahseder misiniz?
Günde 1.5 milyon yumurta üretimini devreye aldık. Bir tur da atmış bulunuyoruz. Yeni hayvanlarımız giriyor. Tesislerimiz Bolu’da olsun istiyoruz. Arazi durumları sıkıntılı biraz. Bolu’da arazi bulmak zor, çoklu mirasçılar var, arazilerde hissesi olduğunu bilmeyenleri bile bulduklarımız var. Arazileri hazırladıkça yeni yatırımlarımızı yapıyoruz. Bu arazilerin toparlanması 3-4 yıl kadar sürebiliyor.
Broyler kümeslerimizde de şu anda üretimlerimizin %15’ini kendi kümeslerimizde yapıyoruz ve bu yolda ilerliyoruz. Arazi buldukça yatırımlarımızı kendi kümeslerimize yapıyoruz. Benim üretim yapabilmem için kümes lazım. Üretici inşallah yapar umudundan çıktık, ileride sıkıntılı durumlar olabilir bu nedenle de kendi kümeslerimizi yapmaya devam ediyoruz. Sektör hep büyüyecek ama kümes yoksa; üretim de yok demektir. Bütün firmalara da kendi kümeslerine yatırımlar yapmalarını tavsiye ediyorum.
Sofralık yumurta konusunda ihracatta ve üretimde ciddi bir sıkıntı var? Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?
Zor bir soru bu! Bizim yumurta üretimimizin pazarlanmasında bir farklılığımız var. Beypiliç’in piliç eti bayiilerimiz aracılığı ile yumurtalarımızı pazarlıyoruz. Toptancılar üzerinden pazarlamıyoruz. Piyasada ürün fazlası varsa bize de yansıyor tabii. Mesela, bu oran toptancılarla çalışanlara 10 yansıyorsa bu bize 9 yansıyor diyebilirim.
İhracat konusunda Irak bir sorun ama neden yaşanıyor, niye yaşanıyor tam çözebilmiş değilim. Türkiye Cumhuriyeti olarak bu tür durumlarda bizim gücümüzün Irak’a yetmesi gerektiğini düşünüyorum ve yaşanları da çözemiyorum ve bu sorunların yaşanmaması gerektiğini düşünüyorum.
Gerek piliç eti gerek yumurta ihracatı yaptığımız ülke sayısı kısıtlı. Neler yapılabilmeli bu konularda?
Irak ithalatı yasaklayana kadar çok mutluyduk, fiyatlarda iyiydi. Piliç etinin dondurulmuş olarak 1 yıl kadar raf ömrü olabiliyor. Yumurtada bu şans yok, bu nedenle yakın yerlere ve kısa sürede ulaşılabilecek yerlere pazarlanması gerekiyor. Yumurtada içpazar haricindeki %70’i ihraç ediliyor, et de ise %50’si. Tavuk eti Kuzey Irak üzerinden gidiyor ama yumurtayı almıyorlar. Irak bize çok muhtaç. Irak’a giden her şey Türkiye üzerinden geçiyor. Irak, böyle bir durumda Türkiye’yi bu duruma düşürüyorsa, şapkayı alıp önümüze koymak lazım.
Irak olmazsa olmaz diyemem, iç pazarda yumurta tüketimizi artııracak çözümler de aramalıyız. Irak’ın kendilerine yetecek üretimlerini kurmaları çok zor, iklim şartları ile her zaman dışardan almaya muhtaçlar. Irak’ta yumurta önceden 20 krş’a satılıyorsa şimdi yani ithalat yasağı geldikten sonra 60-70 krş’a satılıyor. Irak, tüm yumurta ithalatını yasakladı, hiç bir ülkeden almıyor, ithalat yasağı Türkiye’ye karşı değil yalnız. Bu kararları da yumurta fiyatlarını iç tüketimlerinde 3-3.5 katına çıkarmış oldu. Bu onların iç sorunu haline geldi.
İSO tarafından hazırlanan ilk 500 Sanayi Şirketi içinde yer alıyorsunuz.
Her yıl İSO İlk 500 Sanayi Şirketi içinde 90-110. sıralarında yer alıyoruz. Bu yıl biraz geriledik ancak yeni yatırımlar yaptığımızda bu sıralamada yükseleceğiz.
Yumurta krizindan sonra beyaz ette de bir kriz yaşanabilir mi?
Beyaz et, yumurta sektörü gibi değil. Yumurta sektöründe tüy dökümü uygulamasından vazgeçilmeli. Çok para kazanıldığı bir dönemde tüy dökümü yapılabilir, bu dönemlerde terk edilmeli. Yumurta daha uzun sureli bir üretim olduğu için kriz zamanında yeni yumurtlayan bir sürüyü kes demek olacak iş değil. Yumurta tozu üretimine geçilebilir. Kriz döneminlerinde yumurta tozuna dönmek üreticilere bir destek olabilir.
Beyaz ette bir kriz olduğunda bizler 3 ayda kendimizi toparlayabiliriz.
Döviz kurlarındaki artışlar doğrudan maliyetlerinizi etkiledi? Kâr/Maliyet dengeniz ne durumda?
Sektörde kâr durumu pek maliyetle yapılamıyor. Geçtiğimiz yıl bu zamanlardaki döviz artışları maliyetlerimizi çok yükseltti. Ne hikmetse iç pazardan aldığımız ürünler de çok arttı. Biz de küçük artışlar oldu ama girdi maliyetlerimiz %50 artmışken biz %30 zam yaptıysak bu oran kamuoyunda çok büyük göründü. Bir yıl içinde maliyetlerimizi karşılayabildik küçük bir kâra da geçebildik ama sektörde fiyat iniş çıkışlarına alışığız. Bazen yıllık bilançoya bakılır ama ben 3 yıllık bilançoya bakıyorum. 3 yıl içinde artı varsa mutlu oluyoruz.
Beyaz et üreticileri sayısında bir değişim beklenmeli mi?
Türkiye’de birleşmeler zordur. İki firma, iki aile demektir. Aynı aileden Baba-oğul bile anlaşamazken iki ailenin anlaşması zordur. Üretimden çekilebilenler olabilir, konkordato ilan etmiş firmaların %90’ı konkordatodan zor çıkar. % 10 içinde de kalabilirler. Bildiğim kadarı ile 3 firma var sektörümüzde bu durumda olan.
Dışardan da yeni oyuncuların girebileceğini düşünmüyorum. Çok komplike bir yatırım bu. Türkiye’de mevcut firma sayısı artmayacaktır. Mevcut oyuncular kapasitelerini artırarak devam edeceklerdir. Bu yatırımların tamamını yeni baştan yapacak kişi yoktur, el değiştirmeler de olabilir.
Yapay et konusu, vegan ticareti dünyada inanılmaz boyutlara ulaşıyor? Beyaz et üreticilerini etkiler mi?
Vegan ticareti büyüse de tavuk eti artarak devam edecektir. Dünyada gelecekte domuz etinden kanatlı etine kaçış daha fazla olacaktır.
IPC (International Poultry Council) tavuğu şöyle açıklar: Çevreci ve en az yemle hayvansal proteine dönüştüren tür, tavuktur. Gaz salınımı çok az, su tüketimi çok düşük, hedef 1 kg bitkisel üretimle 1 kg hayvansal et üretimin geleceği hazırlanıyor. Çevreci bir üretim. Hayvansal protein yetersiz alan kişlerde sıkıntı olduğunu söyleyebilirim. İnsanlar, hayvansal protein tüketmelidir. Hayvansal protein tüketiminin fazla olduğu ülkelerde gelişmişlik düzeyi de çok yüksektir.
Bazı konular tartışmaya açıktır, inek-koyun otla beslenerek hayvansal proteine çeviriyor, insan bunu yapamaz, metabolizması buna uygun değildir. Bizler yem formülasyonlarımıza A, D ve E vitaminleri katıyoruz, diğer vitaminleri koymuyoruz, sentezliyor çünkü hayvan metabolizması bunları. Bu hayvan metabolizmaları ile insan metabolizmaları farklı çalışıyor. Et yiyen ülkelere baktığınızda öğrencilerin fen puanları çok yüksek, Türkiye’de ise fen puanları çok düşük. Et yemiyoruz çünkü.
FAO’nun yıllar önceki yaptığı projeksiyonlarda; 2025 yılında tavuk üretimini en çok olacağı yıl diyordu, o dönemde verilen projeksiyon rakamları 2015 yılında gerçekleşti.
Çin’de domuzlarda görülen bir hastalık nedeni ile tüketim de kanatlıya döndü mesela.
Romanya, tavuk ile ilgili Avrupanın üretim yeri olmuş. Arazileri müsait, işçilik de daha ucuz. Uluslararası firmalar da üretimlerini Romanya’ya kaydırıyorlar.
Sektörel bazı sorunlarımız var; salmonella kontrol programı, biyogüvenlik, hayvan refahı gibi.. Bu konularda neler söyleyebilirsiniz?
Salmonella konusunu yıllar önce Besd-Bir olarak biz ele almıştık ve salmonellanın haritasını çıkardık. Bakanlık ile de nasıl bir çalışma yaparız diye bekledik ve bir sonuç alamadık. Şimdi, Salmonella Kontrol Programı hazırlandı. Ben bu programa inanmıyorum. Gerçek durum aşağı yukarı biliniyor. Cezai müeyyedileri yok edilip, tamamen gönüllü katılımla gerçek mevcut ve gerçek sonuçları alıp, bulunan gerçek mevcut durumu aşağı çekecek bir plan uygulanmalıydı. Şu an böyle bir program yok. Bu program sonucundaki durum gerçek olarak bildiğimizin %10’u kadar çıkacaktır. Çok hızlı bir şekilde düşmüş görünecektir. Gerçek 10 ise 1 çıkacaktır. Kurulan sistemin temelinde yanlışlıklar var. Bu programda yanlışlıklar var şöyle bir uygulama yapılabilirdi, mesela bugün 100 varsa, seneye 90 olacak hedefi konmalıydı. Mevcut programla çok hızlı bir şekilde 100’den 10’a düşmüş görünecektir ama ne kadar inandırıcı olacaktır!
Besd-Bir olarak üzerinde durduğumuz bir diğer önemli konu antibiyotik kullanımı idi. Yanlış kullanımı asgari düzeyde azaltmak amacındayız. Şu anda da Avrupa ortalamasının altında bir kullanım var, bu da tamamen tedavi amaçlı bir kullanımdır. Tedavi amaçlı antibiyotiğin yemle verilmesine de tamamen karşıyım. Yemle verilme modeli var ama ben karşıyım. Yem ile verilmesi su ile verilmesinin iki-üç katı maliyetlidir. Tedavi amaçlı kullanım yasaklandığında koruma amaçlı da kullanıma yönlendiriyor mu diye sorarım!
Veteriner hekimlikteki uygulamalar, tıbbın çok üzerindedir aslında. Veteriner hekimlerimiz, neyi nasıl vereceğini çok iyi bilirler. Kanser oluşturan Marek hastalığında veteriner hekimliği bu hastalığın aşısını bulmuşlardır. Sonuç da alınmıştır. Antibiyotik kullanımında da veteriner hekimler tıp doktorlarından daha hassastır diyebilirim.
Tıp doktorları sadece insan metabolizması ile ilgileniyor, veteriner hekimler ise o kadar farklı metabolizma ile uğraşıyorlar ki, her hayvandaki metabolizmalarda farklıdır.
Hormon konusunu neden kamuoyuna anlatamıyoruz?
Bunu dünya, kamuoyuna anlatamıyor aslında. 2015 yılında IPC (International Poultry Council)’nin bir toplantısını İstanbul’da yapmıştık. Toplantıdan önce üye ülkelere bir anket yolladık. Ankette 2 soru vardı. 1- Hormon kullanıyor musunuz? 2- İkincisi hormon ile ilgili kamuyonda bir sıkıntınız var mı? Bütün ülkelerden 1. soruya gelen yanıt ‘Hayır hormon kullanmıyoruz’, 2. soruya ise (Mısır hariç) tüm ülkelerden ‘Evet’ yanıtı geldi. Kamuoyunda hormonun içeriği doğru bilinmiyor. Her şeye hormon deyip geçiliyor, antibiyotikle bile karıştırılıyor.
Medyada bu konularla ilgili liyakatsız kişileri konuşturuyor. Beslenme uzmanları, kanser hocaları vs çıkıp yalan yanlış demeçler veriyor ve bu kişilerin muayene ücretlerine bir bakın, daha önce ne kadarmış şimdi ne kadar olmuş!.. Satılan kitaplarına bir bakın. Her şeyin altında bir ticaret yatıyor. Görsel medya da sansasyonel haber yapıp reyting için ilgi çekmeye çalışıyor.
Kaç yıl önce Sağlıklı Tavuk Platformu olarak bir konferans yapmıştık. Dünyanın değerli hocaları geldi ve sunumlar yaptılar. Televizyoncular geldiler, konferans sonrası uzun röportajlar yaptılar. Akşam haberleri izlemeye başladım. 2-3 saniye benden, 3-5 saniye Prof. Dr. Bingür Sönmez hocadan bahsedip en az 5 dakika Yavuz Dizdar’a yer verdiler. Yavuz Dizdar toplantıda bile yoktu. Medyanın haber verme yöntemleri ile böyle saptırılıyor maalesef.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Türkiye’de sektör, sıkıntılar, inişler-çıkışlar yaşayacaktır ama kanatlı pazarı dünyada büyümeye devam edecektir. Bu sektörün geleceğinin önü açıktır. Daha ekonomik üretilebilecektir. İnsanlar hayvansal proteini, ihtiyaçları kadar almak zorundalar. Artan nüfus da ortadadır. Bu hayvansal protein açığını da tavuk eti karşılayacaktır.
Tavuk eti, fiyatının uygunluğu ve sağlıklı olması ile gündemde kalıyor.
Dergiyi Görmek İçin Tıkla