Meme sağlığı problemleri yıllardan beri süt
işletmelerinde büyük ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Genetik bilimindeki
gelişmeler, profesyonel olarak yönetilen işletmelerin sayıca artmış olması gibi
güncellemelere rağmen hala sütçü inek sürülerinin bir numaralı sorunu olmaya
devam etmektedir. Ülkemizde olduğu gibi sütte somatik hücre sayısı ve total
bakteri sayısının süt fiyatları üzerinde fiili olarak etkisinin bulunmadığı dünya
ülkelerinde de çok ciddi ekonomik kayıpların sebebi olmaya devam edecektir.
Kaliteli süt kavramının literatürümüze ve günlük konuşma diline girebilmesi için; kaliteli süte odaklanmış bir sürü ve meme sağlığı yönetimi başlangıç şartı olarak kabul edilmelidir. Dünya’da sütün hijyenik kalitesinin artmasına yönelik çalışmalar sadece sütün hijyenik kalitesini artırmayacak aynı zamanda meme sağlığı problemlerini de görünür hale getirecektir. Bu da akılcı bir çözüm için ilk adımın atıldığı aşamadır.
Sürüde var olan herhangi bir sorunu belirlemek ve çözüm için sorunu masaya yatırmak iyi bir sürü yönetiminin başlangıç noktasıdır. Başarısız bir sürü yönetimi ise sorunu görmezden gelmek, sorunun ciddiyetini ve ekonomik boyutlarını farketmemek ile başlar. Başarısız bir yönetim, sorunu rutinin bir parçası olarak kabullenmiştir. Bu şekilde bir yönetim sorunu rakamlarla ifade etmek yerine sorunu ifade etmekten kaçınmakta ya da sorunun ciddiyetini azaltan cümlelerle dile getirmektedir.
Bunu örneklerle açıklamak istersek;
“Kasım ayında klinik mastitis oranımız % 3.4 ve vakaların üçte biri tekrarlayan vaka niteliğinde; subklinik mastitis oranımız ise sürü bazında % 17 ve geçtiğimiz 6 ayda bu konuda pozitif ilerleme kaydettik. Yüksek verimli grupta tedavi protokolüne cevap verdiğini zannettiğimiz, sürekli tekrarlayan mastitis sebebiyle revire gelen 3 hayvanımızda ise laboratuvara gönderdiğimiz numunelerde Strep. uberis’in varlığını tespit ettik.” gibi cümleler ile karşılaşmak mümkün değildir.
Bu tarz cümleler iyi işletilen ve periyodik olarak bakımları yapılan bir sağım sistemine sahip, sağımcıları ile doğru iletişim kurabilen ve eğitimleri için zaman ve emek harcamış yönetimlerin sarfedebileceği cümlelerdir. Bu yönetim biçiminin sağımcılarıyla beraber geçirdiği ve amacı daha doğru ve daha hijyenik sağım olan eğitimler yaptığından emin olabilirsiniz. Bu eğitimlerde; “sağım esnasında neden daha az su kullanmalıyız ve bunu nasıl yapabiliriz” sorusunun sözlü ve de görsel eğitimlerle cevaplandığından emin olabilirsiniz.
Sürdürülebilir rutininde; periyodik olarak aylık CMT testi yapmak, somatik hücre sayısı (SHS) örneklemesi yapmak ve toplanan veriler ile sorunu belirgin bir şekilde ortaya koymaya çalışan bir yönetimin var olduğu işletmelerdir bunlar. Çözüm için sağım ünitesinde saatlerini harcamış, mikrobiyolojik teşhis yöntemlerinden faydalanma ve kayıt tutma sorumluluğunu hissetmiş yönetimlerdir. Bulaşma nedir, nasıl azaltılabilir sorusuna cevap verebilen bir sağımcı profiline ulaşmayı hedeflemiş işletmelerdir.
Diğer taraftan sorunu küçümsemiş ya da sorun yok algısı yaratan başarısız yönetimler ise gittikçe büyüyen sağlık sorunları ve bunların beraberinde getireceği ekonomik boyutlar ile bir an önce karşılaşmak arzusunda olmasalarda sürecin ilerleyişi bu yönde olacaktır. Örneğin; aylık klinik mastitis oranı % 10’un üzerine çıkmış, subklinik mastitis oranı % 55’e varmıştır. Üretilen sütün neredeyse % 10’u kullanılan antibiyotikler nedeniyle dökülmek zorundadır. Başarısız yönetim antibiyotikli sütü işletmedeki buzağıların beslenmesinde kullanılmasına karar vermiştir.
Hafifçe abartılarak senaryolaştırılan örneklerdeki başarısız yönetimin sağlıklı ve sürdürülebilir bir meme sağlığı için hiçbir işletmede görülmemesi en büyük temennimizdir. Süt işletmelerinde nasıl bir meme sağlığı yönetimi ortaya konulmalıdır diye sorarsak öncelikle rakamlarla dost, veriyi kaydeden ve analiz eden bir işletme olabilmek önerilir. Sürüde meme sağlığına dair her şey kaydedilmeli ve kaydedilen veri analiz edilmelidir. Önceliği yüksek konularda detaya girilmelidir. Sağımlarda günlük toplam sağım süresi, her bir tur için geçen süre, klinik mastitis sayıları, mikrobiyel izolasyon sonuçları kayıt altına alınmalı, kolayca erişilebilir ve karşılaştırılabilir olmalıdır. Subklinik mastitis teşhisinde CMT ya da SHS sonuçları, klinik mastitislerde sorumlu mikroorganizmaların tür düzeyinde teşhisleri gereklidir. Tedavi alanında ise aylık bazda revirde kullandığımız ilaçların sayısı ve maliyeti, meme tedavisi kaynaklı atılan sütün aylık olarak kayıt altına alınması gerekmektedir. Sağımda kullanılan ön ve son daldırma solüsyonlarının değişimleri sonrasında mastitis vakalarındaki sayısal farklılıkların gözlenmesi, sağım sisteminin periyodik bakımlarının takibi ve bakım randevularının ayarlanması gerekmektedir. Her bir turda memeden düşen sağım pençesi oranı, çoklu düşmenin kaç istasyonda gerçekleştiği, bir günde kaç defa manuel uzaklaştırma seçeneğinin kullanıldığı ve bu seçimin hep aynı vardiya gerçekleşip gerçekleşmediği gibi bir çok veri derlenip değerlendirilebilir.
Hatta burada yazılması unutulan ama derlenip kaydedilmesi gereken birçok veri de mutlaka kayıt altına alınmalıdır. Meme sağlığı dinamik takip gerektirir, sürekli gözönünde tutulmalıdır. Kendi haline bırakılmış meme sağlığı yönetimi; sürünün ana gelir kaynağı olan süt tankından her gün yüzlerce bazen tonlarca litre süt kaybına sebebiyet verebilir. Bu durumda ekonomik açıdan dönülmesi zor, dönülse de ciddi maliyetleri üstlenmeyi gerektirecek bir yola girilmiş demektir. Güzel günler görebilmek ciddi emek, zaman ve para harcamayı gerektirecektir. Duruma göre birçok hayvan kesime sevkedilirken, subklinik mastitis nedeniyle fiziksel olarak küçülen memeler daha az süt üreterek işletmeyi daha da zor koşullar ile karşı karşıya getirecektir. Tehditler açısından varlığı ve yol açacağı kayıpları iyi bilinen koliform bakterilerden tutun çok bulaşıcı stafilokoklara kadar dikkatli olunmalıdır. Sadece bunlarla da yetinmeyip, Strep. uberis gibi işletmelerde görülme oranları hızla yükselen, bezdiren tehditlere karşı koruyucu stratejiler başta olmak üzere önlem alınmalıdır. Tehdide yönelik davranış stratejileri geliştirilmelidir. Örneğin; Mycoplasma kökenli mastitislerden tedavi ya da aşılama ile kurtulmamızın neredeyse imkânsız olduğunu unutmayıp, Mycoplasma ile tanışmamak için işletmeye hayvan girişlerinde mutlaka laboratuvar ve bir uzman desteğini yanımıza almamız gerekmektedir. İşletmemizde Peudomonas etkenleri izole edildiğinde hemen sağımhaneye odaklanılmalı, neden su kullanımı tekrar başlamış ya da artmış, daldırma kapları ne zaman yıkanıp dezenfekte edilmiş ve barınaklarda nerelerde su birikintisi oluşmuş diye kontrol etmek şarttır. E. coli ve Klebsiella kaynaklı probleminin artması çevresel kaynaklı mikroorganizmalarla başınızın dertte olduğunun göstergesidir. Strep. agalactiae izolasyonu tank sütünde fırlayan SHS ile kendini gösterir ve revirde mastitis nedeniyle tedavi edilen inek sayıları pik seviyeye ulaşır. Klinikte mastitis için hospitalize edilen ineklerin sayısının pik yapması acil ve hızlı laboratuvar tanısına ihtiyacınız olduğu anlamına gelir. Hafta sonu bile enfekte süt örneğinizden izolasyon ve identifikasyon yapacak, mastitis etkenleri ve süt mikrobiyolojisi konusunda kalifiye elemanların olduğu bir laboratuvara hızla erişebilmelisiniz. Mastitis konusunda uzman yardımı almaktan çekinmemelisiniz. Farklı mastitis etkenlerinin sürünüze verebileceği zararlar konusunda bilgi sahibi değilseniz geç kaldığınız her gün artan zararlara yol açacaktır. S. aureus ve benzeri bulaşıcı etkenlerin izlenmesine yönelik bir çiftlik planınız olmalıdır. Eğer büyük sütçü bir sürüde yöneticilik yapıyorsanız meme sağlığını hep göz önünde tutmalı ve 2x5 programı hakkında detaylı bilgi sahibi olmalısınız. İneklerde görülen bulaşıcı mastitis etkenlerine karşı bir sağım sıranız olmalı ve bu sağım sırası yeni izole edilen etkenlere göre her seferinde yeniden düzenlenmelidir. Unutulmamalıdır ki sütçü işletmelerde ana para kaynağı süttür ve her ne kadar ülkemizde tank sütünde SHS ve tank sütü toplam bakteri sayısını önceliği haline getirmiş bir süt alım prosedürü uygulanmasa da siz işletmenizde bu iki ölçülebilen kriteri en öne çıkaran bir meme sağlığı kontrol programı uygulamalısınız. Meme sağlığı yönetimi tek başına ve yukarıda bir kısmından detaylı bahsettiğimiz yönetimsel problemlerin çözümü ile başarıya ulaşılabilecek kadar basit değildir. İşletmemizde yönetimsel düşünce ve manevra kabiliyetimizi artırırken; mikroorganizmalar da antibiyotik direnci, savunma mekanizması geliştirmek ve virülans faktörlerinin gelişimi gibi konularda kabiliyetlerini artırdılar.
Meme sağlığında başlıca problem kaynağı olan bulaşıcı ve çevresel etkenlere karşı geliştirilen aşılar meme sağlığı kontrol programlarının vazgeçilmez bileşenleri olarak doğru ve yerinde kullanımla sizi meme sağlığında başarıya giden yolda destekleyecektir. İneklerinizi mikroorganizmalarla baş başa bırakmayıp, onları baş edecekleri mikroorganizmalarla ile ilgili aşıları kullanarak haberdar edin. Onlara meme dokusunda oluşan ve dolayısıyla sütte tespit edilebilen, güçlü antikor seviyeleri ile koruyun. Meme başından girip memenin taşıyıcı kanallarını ve süt yapan alveollerini enfekte eden etkenlere karşı aşılayarak destek olun. Size her gün onlarca kilo süt üreten işletmedeki “çalışma arkadaşlarınız” bunu hak ediyor.
Yılgınlığa sebep olan mastitis etkeni: Streptococcus uberis
Ülkemizde sürü başına düşen inek sayısı günden güne artmakta ve örneğini batıda gördüğümüz büyük çiftlikler ülkenin her yanına yayılmaktadır. Bu büyük çiftliklerde batıda sıklıkla gördüğümüz sorunlar bizde de teker teker ortaya çıkmaya ve bizim aşina olmadığımız problemler şeklinde sürü sağlığı yöneticilerini cidden zorlamaktadır. Bahsi geçen büyük çiftliklerin problemlerinden bir tanesi de klinik mastitis etkeni olarak adını iyi bildiğimiz ancak son yıllarda görülme sıklığı büyük bir hızla artan, yaygın problemlere yol açan Streptococcus uberis’dir.
Neden olduğu klinik mastitis vakalarının görülme ve tekrarlama sayısının fazlalığı ve ilişkili olduğu tedavi komplikasyonları nedeniyle Streptococcus uberis klinik mastitisler açısından en sorunlu patojenlerden biridir.
Mastitisin kontrolüne ilişkin geleneksel yaklaşım Strep. uberis kaynaklı mastitislerde ne yazık ki yetersiz kalmaktadır. Bu durum söz konusu patojenin işletmelerde her zamankinden daha yaygın görülmesine neden olmaktadır. Tedavi etmeye çalışan veteriner hekimler açısından da yılgınlığa neden olan bir mastitis etkeni haline gelmiştir.
Etken her zaman
çevresel kaynaklı bir patojen olarak sınıflandırılmıştır fakat tanımında geniş
ölçekte farklı suşlarının varlığından bahsedilmektedir. Çevresel fakat aynı
zamanda bulaşıcı bir mastitis patojeni olarak anılmaktadır.
Streptococcus uberis gram pozitif, katalaz negatif, eskülin pozitif bir kok’tur; kanlı agar ve oksijenli ortamda iyi çoğalmaktadır. Diğer çevresel patojenlerin aksine meme bezinde kalıcı olmasına neden olan mekanizmalara sahiptir ve genellikle klinik mastitislere yol açmaktadır. Bakteriler meme başı kanalından memeye giriş yapar ve memede çoğalarak meme içi enfeksiyon oluştururlar.
Enfeksiyon normalde sağımın başında sağım başlıkları takılırken veya inek dinlenirken bulaşır. Meme başlarının sağım başlamadan önce hali hazırda bu etkenle kontamine olması nedeniyle sağım başlıklarının takılması bakterileri memeye taşımaktadır. Sağım başlıklarının sağımdan önce ön daldırma ile dezenfekte edilmesinin önemi burada ortaya çıkmaktadır. Sağım başlıkları takıldığı sırada ne kadar az hava girişi söz konusu olursa, bu tür mastitisin oluşma riski de o kadar düşük olacaktır.
Hem hayvanlarda hem de hayvanın yaşadığı çevrede kolonize olma yeteneğine sahiptir ve gübre, altlık materyali gibi organik maddelerde baskın olarak bulunmaktadır. Streptococcus uberis sığırların sindirim kanalında (dudaklar, tonsiller, rumen, rektum ve dışkı), solunum kanalında, ürogenital kanalda, enfekte yara ve apselerde, deride ayrıca meme başı deliği, meme başı kanalı, meme başı derisi ve enfekte meme kanallarında bulunur.
Streptococcus uberis özellikle ineklerin kendini yalama ve tımar davranışından dolayı sindirim kanalı yoluyla yayılmakta, süt ineklerinden alınan deri numunelerinin yaklaşık % 50’si Streptococcus uberis pozitif olarak tespit edilmektedir. İneklerin çevresinin dışkıyla bulaşması da yayılmaya katkıda bulunmakta olup inek dışkı numunelerinin yaklaşık % 25’i Streptococcus uberis pozitif olarak tespit edilmiştir. İneklerin otladığı meralarda da otlamadıkları meralara oranla daha yüksek düzeyde Streptococcus uberis tespit edilmiştir. Barınakların serbest alanlarındaki altlıklar veya bölme (serbest durak) altlıklarının dışkıyla bulaşması da Steptococcus uberis düzeylerinin yükselmesine yol açar, özellikle saman veya talaş gibi organik inek altlıkları üremeyi daha da kolaylaştırır. Çevrede Streptococcus uberis varlığı meme başları ve meme uçlarında bulaşmaya, sonrasında yüksek bakteri sayılarının tespit edildiği meme içi enfeksiyonlara yol açar.
Streptococcus uberis kaynaklı enfeksiyonların % 56’sı kuru dönemde meydana gelmektedir. Bakterilerin bulaşıcı yapısı da tespit edilmiştir. Biyofilm üretme yeteneğine sahip olan ve meme dokusunda kolonize olan suşların yaygınlığı diğer inekler için bulaşma ve enfeksiyon kaynağı olan kronik enfekte ineklerin oluşmasına neden olmaktadır. Streptococcus uberis ineklerin ağzında da bulunduğundan düvelerin diğer inekleri yalamasıyla da bulaşmasına sebep olabilmektedir.
Daha önce bir veya daha fazla kez mastitis geçiren inekler daha fazla enfeksiyon riski altındadır, burada Streptococcus uberis dışındaki bir patojenle enfekte olmak veya başarılı şekilde tedavi edilmiş olmak önem arz etmemektedir. Özellikle Corynebacterium bovis ile enfekte olan inekler Streptococcus uberis enfeksiyonuna karşı duyarlıdır.
Streptococcus uberis etkeninin neden olduğu mastitis vakalarının yaklaşık % 50’si subkliniktir. Klinik veya subklinik oran araştırmalar arasında büyük değişkenlik göstermesine rağmen genel durgunluk, ateş veya iştahsızlık belirtileriyle tanımlanan perakut mastitis vakalarının sadece % 10’unda etken bildirilmiştir. Birçok subklinik mastitis vakasında memeden sarımsı macun kıvamında süt gelir ve dikkati çeken düzeyde yüksek SHS ile olay klinik mastitise evrilir.
Yukarıda
belirtildiği üzere bu durumun nedeni, Strep. uberis’in bu dönemde yüksek
düzeyde laktoferrin bulunan meme ortamında çoğalabilen tek bakteri olmasıdır.
Mastitisin kontrolü için Bramley ve Dodd tarafından geliştirilen klasik beş noktalı plan, Streptococcus uberis için bulaşıcı mastitis vakalarında olduğu kadar yardımcı bir etki göstermemiştir.
Yeni enfeksiyonların % 50’sinden sorumlu olması dolayısıyla doğum öncesinde kullanılan altlıkları kontrol altında tutmak özellikle önem arz etmektedir. Kalsiyum karbonat veya monokalsiyum fosfat bakteri üremesini kontrol altına almak için bu alanlara günlük olarak serpilmelidir ve barınaklarda hava sirkülasyonu ile yataklıkların ve serilen altlıkların kurumasını sağlayacak yönetimsel önlemler alınmalıdır.
Streptococcus uberis kaynaklı mastitisin başarılı şekilde tedavisi oldukça güçtür.. Birçok inekte tedaviden sonra enfeksiyon tekrarlayan mastitis olarak yeniden karşımıza çıkmaktadır. Saha çalışmaları ve deneyimleri, antibiyotiklerin prospektüslerinde önerilen tedavi sürelerinin yeterli olmadığını ve tedavinin tavsiye edilen beş günlük süreden sekiz güne çıkarılması gerektiğini fakat bunun da tatmin edici sonuçlara ulaşılmasını sağlamadığını göstermektedir.
Streptococcus uberis çoğunlukla tedaviye yanıtı çok düşük ve tekrarlayan klinik mastitislere yol açar. Yüksek hücre sayılarıyla subklinik mastitis vakalarına da yol açtığı bildirilmiştir. Hızla azalan tedavi edilebilirlik ve hızla artan tekrarlayan vaka oranları Strep. uberis kaynaklı klinik mastitisi bezginliğe, yılgınlığa neden olan bir enfeksiyon haline getirmektedir.
Çevresel mastitis etkeni olarak bilinmesine rağmen aynı zamanda bulaşıcıdır. Bulaşıcı mastitisle mücadeleye yardımcı olan geleneksel kontrol yöntemleri Streptococcus uberis’e karşı büyük ölçüde etkisiz kalmaktadır. Mevcut bilinen stratejiler Strep. uberis’in kontrolü için yeterli değildir. Yeni yaklaşımlar ve araçlara gereksinim vardır. Günümüze kadar Strep. uberis’in kontrolü için spesifik bir araç bulunamamıştır. Strep. uberis’in kontrolünde önemli bir nokta da; Strep. uberis’in tüm suşlarına karşı bağışıklık sağlayacak yani heterolog koruma sağlayacak güçlü ve spesifik bir immun yanıtın aşılama ile sağlanmasıdır. Alışılagelmiş klasik aşı üretim stratejileri var olan suşların farklılığı ve zayıf immun yanıt oluşumu sebebi ile geçmişte başarıya ulaşamamıştır. İleri seviye de uzun yıllar süren araştırmalar yakın zamanda Strep. uberis’in kontrolünde etkinliğini kanıtlamış yenilikçi araçların geliştirilmesine olanak sağlayacaktır.